Uzaktan geldim Ata'm / Gönlüm çok yorgun / Şanlı bir geçmişin anısıyım / Yaşantısıyım kabuslu günlerin / Yorgunum Ata'm
Köşkler, yalılar ve süslü konaklar / Öpüşürken güneşle, dolunayla / Teraslardan dökülürken nihavent şarkılar / Bizim viran-hanenin dört köşesinde / Neden hala öcü var usta?
Buralarını ne kolay terk ettin,/ Kurda kuşa mekan ettin,/ Gidişi kurtuluş zannettin./ İşin kolayını mı seçtin,/ Umut yolcusu, Rodop göçmeni?
***Kalktı, ayaklarının ucuna basarak koridora çıktı. Konutun karanlığına karışan karaltısı yatak odasına süzüldü. Bundan böyle serseriye cesaret gelmiş, kasılarak içinde racon kesiyordu. Ancak duyulabilen bir çıt sesi ile kapıyı açtı. Kedi yürüyüşüne öykünen sessiz adımlarla içeri girdi. Usulcacık Emel’in üzerinden yorganı sıyırdı. Karanlıkta belli belirsiz seçebildiği çehreye yüreği yanıp, acıyarak baktı.
*** İşte bu roman sizin romanınız. Dedelerinizin, hatta anne ve babalarınızın çok yakın bir geçmişte yaşadığı, oradan oraya savrulduğu, herkesin yerinden yuvasından kovulduğu, dayanılmaz kayıpların, acıların yaşandığı ama pek çoğunuzun, ne yazık ki, tam olarak kavrayamadığı bir sürecin romanı.
*** Komünist rejimin istihbarat gilotini çok acımasızdı. Yemyeşil bir bahar sabahının erken saatlerinde, Varna'nın büyük ve geniş deniz parkında bir bank üzerinde şairin cansız bedeni bulunuyor. *** Recep Küpçü'nün ölümü, o dönem ülke çapında yaşayan Türklerin arasında büyük yankı ve infial yaratmıştı. Böylece, bütün rejim karşıtı Türklere, ciddi bir şekilde korku salınmış ve mesaj verilmişti. *** Şimdiye kadar fazla dillendirilmeyen başka bir rivayete göre ise, güya gece yarısından sonra şair yakın bir arkadaşı tarafından o parkta öldürülmüştü...
***Recep Küpçü’yü düşünürken bunlar geldi aklıma. Çünkü o bir şairdi ve ömrü soyutlandıkça sonsuzlaşan bir nehirdi ve gideceği okyanus daha tamamlanmamış, oluşma aşamasındaydı. *** Recep Küpçü için geniş bir çalışma başlatılarak tüm eserlerinin eksiksiz bulunmasına çalışılmalı. *** Bildiğim kadarıyla bir romanı daha var deniyordu, o da gerekli çalışmalar sonrasında okurla buluşturulmalı. *** Yaşamak sorgulamaktır, korkmadan sorgulamak...
*** Uyuyun yavrularım, uyuyun! / Siz uyuyun, babanız yürüsün / Zira küçükler / Uyurken büyürmüş / Büyüklerse yürürken…
*** Evladının bütün acıları, sanki annenin yanaklarından göz yaşı olarak süzülmeye devam ediyordu. Yüreğinin bütün derin sıcaklığı ile hiç durmadan çocuğun alnını okşuyor ve titrek ellerini adeta başından koparamıyordu.
Bir anda gurbetim oldu tüm dünya /Anam olsa / Gel kınalım derdi / Koy dizime başını / Güzel elleriyle / Cennet bağışlardı bana
Tozlu raflara sinmiş acayip bir ıtır,/ Baktıkça her sahan içerimi sızlatır... /Avucumun içi yanar elkayası iki taştan,/ Burkulur içim, gözlerim ballanır yaştan./ Yasyabancı bir yadırgama bu sefer,/ Boş kalmış saklambaç oynadığım yerler... /Zamanla aşınıp bitmiş kapıda eşik,/Unutulmuş ninnisini beni büyüten beşik.
Yangınları doğurur bazen mısralarım,/ her boyuta sanki kilitlenir bilincim./ Koklarım zamanı küllerin/ renginden.../ Kim olduğum ve nereden -/ önemli değil!
*** Ceyda Sevgi Ünal’ın, İzmarit öykü kitabının (Klaros Yayınları, Kasım 2019) en belirgin özelliği; yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sinde cinsel saldırıya uğrayan, kuma yıkımları yaşayan, insan yerine konulmayan kadınları konu yapıp anlatmasıdır. O bir kadın yazar olarak ülkemizin kanayan bu yarasını ne görmezlikten gelebilir, ne göz ardı edebilir, ne de es geçebilirdi. Eğer yazın sanatı olmasaydı, insanlar ne görünen yüzünü, ne de görünmeyen içyüzünü görebilirlerdi.
*** Hak nuruyla aydınlanmış özleri / Gizli cürümleri görür gözleri / Gün olur mermiye döner sözleri / Haksızı, namerdi üzer âşıklar.
*** hora feneri gibi yalnız ve hüzünlüyüm / marmara denizi kadar yorgun, / huzuru şeytan almış götürmüş / herkese duyurulur, / lütfen duyanlar duymayanlara söylesin, / avukatlığıma soyunacak bir kadın arıyorum / ücret dolgundur...
*** Artık hayat bıraktığın gibi değil, ne dostluklar, ne kardeşlikler, ne komşuluklar eski günlerdekine benzemiyor. Herkes menfaat peşine, özel çıkarlar için, nice değerler feda ediliyor bil bilsen? Bu yol nerelere sürükler bizi belli değil, beyaz güvercinler bile barış getirmez bir zamanın içindeyiz baba, bilmem nasıl dert yansam sana. Yaşadığımız zamanın içinde olsaydın eğer, dualarını okuya okuya, şeytanların insana uyduğu bir dünya der, çekip gidersin geldiğin yere.
Bir yol ki/ yürümekle üremez/ savaşmakla uzak gider geleceğe doğru/ Bir yol ki/ bizler kendimizi buluruz meçhul yollarda/ yitirince benliğimizi
su terazisine saklar aşkını/ keşiş yeşim taşı ustası/ düşü kelebek batığı/ hangi ağaçtı/ çınardı/ belki/ sultan orhan’ı görmüş dalında/güvercinler onu/hayali bir kuğu sanmış