Edebiyat

Edebiyat Haberleri

ASARLIK

O, yeni, taze çam ormanını görüyor musun? Vaktinde o yer, bir tarla idi. Hem de nasıl bir tarla… Bir köşesinde yaşlı, budaklı çam ağacı. Kendi mi bitmiş, birileri mi dikmiş, bunu bilen yok. Zamanla, çocukların ve kuşların yuvası oluvermiş. Benim de en sevdiğim oyun yeri burası.! Hemen asılırdım kart ağaca, budaklar arasında kendime bir yer bulur, yatar, havayı gözlerdim. Binlerce iğneli yaprak! Aralarında da güneşten oluşan, ışık saçan birtakım çemberler…Mavi, sarı renkli, danteller gibi örtülü… Beni de bir yerlere alıp götürdü bu güzellik.

RESSAMIN DÜŞÜNCESİ

Bir ışık gibi fırçasının ucunda Ressamın düşüncesi Renklerin diliyle Bizim dağları anlatıyor. Yeşile biraz turuncu Biraz da ala yeşil katıyor Vakit daima tan öncesi. Dağlar karanlığını soyunuyor

GÜLEN YÜZÜM SEN

Gösterişsiz, riyasız, yalansız bir dünyada mutluluğun keşfindeyim. Bir lodosun ardından sürüklendim hayal şehrine; mor, eflatun diyarlara savruldum, bir tebessümün peşindeyim. Mutluluğun esintisine kapılmış yüreğim, tarifsiz duyguların peşindeyim.

BULGARİSTAN  TÜRKLERİNİN ŞİİRİNDEN ÖRNEKLER

Türkiye'de Varlık dergisi başta olmak üzere birçok derginin şiir ve öykü yılıklarının yayımlandığını görünce, 19554 - 1984 yılları arasında Bulgaristan!da Türk azınlığın kültür ve sanat gereksinimlerini karşılamak amacı ile çıkarılmış olan Yeni Hayat dergisi aklıma geldi. Salt edebiyat ağırlıklı olmamasına karşın, bu derginin sayfalarında Bulgaristan Türklerinin şiir ve öyküsü ardıl biçimde yer almıştır. Elli binin üzerinde bir tirajla yayan yaşamını otuz yıl sürdüren bu dergi, Türk kökenli ailelere ayda bir adeta bayram havası yaşatmıştır.

ÇAVUŞOĞLU, YOKSA BİZE DARGIN MISIN?

Şairler hep hüzünlü olurmuş, derler. O da hüzünlüydü. Derdi vardı şairin. Türk gençliği için üzülüyordu. “Nereye gidecek bu yollar?” diye endişeleniyordu. Ondan çok şey öğrendi gençler ama bir türlü öğrendiğine ikna edemediler kendisini. Hocamız, daha fazla ciddiyet istiyordu. Kırgındı belki. Şairler ve hocalar kırılırmış bazen halkına. Haklıydı belki. Şair olmayanlar anlayamazmış şairleri... İsmail Çavuşev, ömrünü Türkçe’ye ve Türk gençliğine adamıştı.

ŞAİR VE YAZAR İSMAİL ÇAVUŞEV  VEFAT ETTİ

Uzun zamandır değişik hastenelerde tedavi gören şair ve yazar İsmail Çavuşev dün akşam vefat etti.

SU  VE MUTLULUK

Ava çıktığı bir gün susayan Narkissos, nehir kenarına gelir. Su içmek için nehre eğildiğinde kendi yansımasını görür. Güzelliği karşısında büyülenir ve kendine aşık olur. Sudaki aksine sarılmak isterken düşüp boğulur. Ölümü Ekho gibi kara sevdadan olur. Ekho Narkissos’a, Narkissos kendine aşık olmuştur. Öldükten sonra vücudu nergis çiçeğine dönüşür. Bu nedenle kendini çok beğenen kimselere narsist çiçeği denir.

ŞEKER

Ayrıca, acısız bir hayat, kolay fakat hep eksiktir. Bir de parça parça koparak varlığını sürdürenler de var hayatın içinde. Böyleleri için hayatın içinde mücadele değil, mücadelenin içinde hayat vardır…

KOPUK OSMAN

Totaliter dönemin ortalarında bizim yörede bir fotoğrafçı belirdi ki, herkeslere şapka çıkarttı. Nerede düğün, nerede nişan, nerede bayram, orada bizim Osman! Yedi kat yerin dibinden fırlamışcasına bir bakmışsın ortalıkta fırıldak dolaşıyor. Göğüsün de  o acayip gözlü makina. Ha dedin, ha demedin, gözlerini o makinaya dayadı ve bastı, basacak düğmeye...

YAZISIZ TAŞLAR

yol boyunda bir mezar yazısız dikili taşlarının iki buçuk metre boyu kaç yüz yıllıktır bilinmez en eski mezarlardan birisi köylüden öyküsünü dinledim yatan ulu sağlığında dağbaşından indirmiş taşları iki eliyle dikmiş "beni buraya gömün" demiş konu komşuya

MEZAR TAŞLARI

Mezarlıkta öyle taşlar da gördüm ki, yarıya kadar toprağa girmişler.Birtakımın ise sadece başı görünüyor. Bu taşlara hiçbir anlam veremedim! Başları yukarıda, dimdik öylece dursunlar! Yoksa, ölülere özenip, "Biz bu toprak altında, ölümlü olmak istiyoruz!" diye mi yalvarıyorlar?

DUT SOFRASI

Köyden haber geldi; "Yunus Dede, yaşının ucunda aklını yitirmiş!" Bu haberden belki bir hafta sonra köye yolum düştü. Torunu Mustafa, en iyi çocukluk arkadaşımdır. Evlerinin önündeki mor dutun altına yan gelmiş, gününü gün ediyordu Yunus Dede. Hali hatırı öyleydi ki, dünya yansa, şu anda hasırı tütemezdi Yunus Dede'nin. Karşıdan kendisine hayran hayran baktım. Tam bir aksakal görünümündeydi. Keşke, tüm delilerimiz böyle olsa...

AŞK GELİYORUM DEMEZ

Taşların bir çoğunda “Fânî dünya fânî Taşta ismim bâkî” demişler. Diyenlerin isimleriniyse silmişler Fânî dünyanın yağmurları.

BURADA ÜMİTLER HİÇ ÖLMEZ

Öyle büyüleyici bir güzelliği vardır ki Balkanlar'ın, şöyle bir uzaklara göz atarsın, yerden kucaklarsın gökyüzünü. Ellerini semaya açsan, avuç avuç yıldız toplarsın. Uzaklardan gelen çilek kokuları ilaç olur, sürülür yaralara.

ŞİİRİMİZİN GÜNEŞLİ YÜZÜ, UĞUR ÇİÇEĞİ

Şiirimizin güneşli yüzü, uğur çiçeği Halime, gözelere mi karışıp da gelmişti, yoksa sulara tutuna tutuna mı bilmiyorum. Ama buluşmayı Recep Memiş sağlamıştı...

ÖMRÜMÜN ÖTE YAKASI

Oralarda yok saydılar, buralarda unutuldum Tavana atılan eski sandıklar gibi. Sakalıma düşen tel tel aklar O şımarık yılların parmak izleri.

BİR MUTLU OLDUM Kİ...

Hayatımın 70. basamağında bana bu mutluluğu yaşatanlara bir ömür minnet borcum vardır ve bunu asla unutamam. Teşekkür, sevgili İnsanlar! En samimi hürmetlerimle! 

DAĞ ÇEŞMESİ

Bir dağ çeşmesine yazdılar dedemin adını Ömrü gibi gürül gürül akıyor kurnaları Kuş uçmaz, kervan geçmezdi nicedir bu dağdan Yollara revan oldu göçü göze alanlar Ateşten bir gömlekti yıllar yılı giydiği Gitmek- kalmak arasında dirildi hep Rumeli

SUYUN ŞİFRESİNE ÖVGÜ

Kadın öfkeli kulaçlarla denizi dövmeye devam etti. Suyla böylesine dövüşen insanların, deniz dışında kanayan bir hikâyeleri muhakkak olurdu. “Denizin canını acıtacaksın!” dedi adam. “Acı mı?.. Acının canı cehenneme!.. Acı adil değil…” dedi kadın. Kadının cevap vermesi, sökülmeye başlamasıdır. Kadın sökülmeye başladığında, artık ne güneşi görürdü, ne denizi, ne martıları, ne de balıkları!.. Yumağına sarılacak bir insan bulamazsa, kendi söküğüne dolanır, zihni arapsaçı olurdu.

Toplam 157 haber.