Cezayir mavisi gözleri, cezalı iki mavi göl gibi tavana bakıyordu. Erciyes Dağı nedense hep öfkeliydi. Öfkesinden bütün ağaçlarını yemiş olmalıydı. Çıplaktı. Taş kadar, su kadar çıplaktı. Özlemenin ne demek olduğunu artık iyice öğrendim. Masaldan masala sallandığım kış gecelerini düşünüyorum ya da hayal ediyorum. Düşünmekle hayal etmek aynı şey mi bilmiyorum, keşke bunu dedeme sorabilseydim.
“O betimi güç hafifliğine gülle kadar ağır geldi serçe yavrusu. Sonra kelebeğin, mucuk sineğinin ağırlığını da taşıyamadın. Yüreğimin bir kefesine seni, diğerine poleni koydum, biliyor musun, bir miligram bile ağır gelmedin. İşte o nedenle az önce, gökyüzünün maviliklerinde yiteceğin, bir daha seni göremeyeceğim korkusundan kuvvetlice üfleyemedim.”
*** Rodop dağlarında gezen yalnız bir ceylanım ben, / Ürkek, / Yorgun bir kalp taşıyorum yaralı gönlümde...
* Bu şiir kalıbı artık evi barkı, yurdu, ocağı olmuş, ayrıca halk şiirine de özel bir ilgi ve sevgisi vardı. Öyle bir sevgiydi ki bu; sanki Karacaoğlan gibi sazını omuzlayarak (Hocamız saz çalmayı da biliyordu) şiirlerinden bestelediği (Cebeci, aynı zamanda besteler de yapıyordu) şarkıları, türkülerini, Deliorman’ı, Doburca’yı, Geriova, Rodoplar'ı köy köy gezerek seslendirecekti.
Cebinde bir kahvelik para, bir tanıdığa rastlarsın umuduyla meydanlıktan tren garına değin sokağı iki kez indin çıktın. Rastlayamayınca, kapısı üstüne: “Dön, dolaş yine bana gel” yazılı tabela asacağını söylediğin kafeye oturup kahveni içtin, hiç kuşkusuz birileri gelir, beklentisini koruyarak oyalandın. Kimse gelmeyince oradan kalktın, deniz bahçesinde, birkaç uzun turun ardından yazarlar kulübüne yöneldin.
*** Mehmet Habil, şu an bir anıtın üzerinde yazan sadece bir isim değil, geçmişte vatan olan bir toprağın üzerine dökülen kanın adıdır.
*** O, duygularımın, düşüncelerimin bir bileşiğiydi; onu özlemek ya da düşlemek, ibadet etmek kadar kutsaldı benim için. Onsuz günler, geceler inadına uzuyor, zamanın ruhu, kalbi sanki duruyordu.
* Topraktan alır gücünü, kaleminin ucunda yağmur kokusu. / Güneşi arar ala gözleri, büküldüğünde boynu.
“Sevinci sevincimdi, acısı dinmez acım,/ Ağladım o ağlarsa, o gülüyorsa güldüm./ Erkeğe biraderim, dedim, kadını bacım,/ Direndim direnenle, öldürülenle öldüm"./