Yok Edilen Bir Ömür Recep Küpçü

***Recep Küpçü'yü düşünürken bunlar geldi aklıma. Çünkü o bir şairdi ve ömrü soyutlandıkça sonsuzlaşan bir nehirdi ve gideceği okyanus daha tamamlanmamış, oluşma aşamasındaydı. *** Recep Küpçü için geniş bir çalışma başlatılarak tüm eserlerinin eksiksiz bulunmasına çalışılmalı. *** Bildiğim kadarıyla bir romanı daha var deniyordu, o da gerekli çalışmalar sonrasında okurla buluşturulmalı. *** Yaşamak sorgulamaktır, korkmadan sorgulamak...

PAYLAŞ

Şairlere yolculuk

***

Yok Edilen Bir Ömür: Recep Küpçü

Kim karşı çıkabilir ki sırası gelmişe, sırasını sessiz ve kimsesiz savuşturana? Kim ister ki ölümün sırasızlığını? Bu istek ve isteksizlik iki karşı cepheye aittir. Ölüm sırasını bozan eylem cinayettir, bozan kişi de katildir.

Recep Küpçü’yü düşünürken bunlar geldi aklıma. Çünkü o bir şairdi ve ömrü soyutlandıkça sonsuzlaşan bir nehirdi ve gideceği okyanus daha tamamlanmamış, oluşma aşamasındaydı. İşte tüm bunlara engel olan eylem cinayettir. Yeniden sormak gerekir, cinayet hangi ölümlerin öznesidir.

1999 depreminden sonra ikinci gelişimdi İstanbul’a ekmeğim adına. O sıralarda elime geçmişti Boğaziçi Yayınları’ndan ‘Değişik Şiirler’ adıyla Recep Küpçü’nün şiirleri. Beşir Ayvazoğlu’nun sunuş yazısıyla yayımlanan bu kitap, önsözünü yazandan dolayı içimi hemen ısıtmamıştı ama ortada var olan şiirdi, boş veremezdim.

O kişinin siyasi kimliğini bir yana bıraktım. Nasıl olsa söyleyeceklerini bir süzgeçten geçirecektim. Kitap, ‘Ötesi Var’, ‘Ötesi Düş Değil’ ve ‘Yayımlanmamış Şiirler’ adıyla üç bölümden oluşuyordu. Bu önsözden edindiğimiz bilgiye göre, 1968 yılında, Recep Küpçü’nün yakın dostu Nedyalko Yordanov, arkadaşının şiirlerini Bulgarcaya çevirerek ‘Dostlarım, Yolcu Yolunda Gerek’ adıyla yayımlar.

Bu eylem, Türkiye’yi siyasi yapısından dolayı karşı cephede gören bir ülkede gerçekleştiği için çok çok önemliydi benim için. Çünkü öylesine bir zaman dilimindeydi ki, ideolojiler en yukarıdaydı, insanlar en aşağıda. Bu yapılanma ayrı bir tartışma konusu. Sunuşun siyasi kimliği, kendine göre ne kadar da Türkçülüğe oturtarak Recep Küpçü’nün şiirlerini değerlendiriyorsa, Yordanov da, toplumculuğa, sosyalistliğe oturtarak çevirip, halkına ulaştırıyor Recep Küpçü’nün şiirlerini.

Belli bir zaman diliminden sonra, 1989 da yinelenen göç dalgasıyla Bulgaristan’dan ülkemize gelmek zorunda bırakılan birçok edebiyatçı dostla tanıştım, söyleştim. Bu söyleşilerde doğal olarak Recep Küpçü’de devreye giriyordu. Aslında altan alta anlamaya çalıştığım bir çelişki de su yüzüne çıkıyordu söyleşilerde. Ülkemizin birçok edebiyatçısı, sanatçısı Bulgaristan’a gidiyor, etkinliklerde bulunuyor ama oranın edebiyatı ve edebiyatçılarıyla yeteri kadar ilgilenmiyordu. Bu durum çok net ifade edilmiyorsa da hissettiriliyordu tümcelerin arasında. Tuna dergisinin sahibi Mehmet Çavuş, Ahmet Türkay, Galip Sertel, Nihat Altınok, Ahmet Emin Atasoy, İsa Cebeci, İdris Şahin, bu dönemde tanıdığım dostlardan bazılarıydı. Daha sonra İbrahim Kamberoğlu’nu tanıdım. Ahmet Türkay, Galip Sertel buluşup, görüştüğüm ve her iki edebiyat adına fikir alışverişinde bulunduğum ağabeylerimdi. Son noktada Recep Küpçü’nün çok önemli bir şair olduğu ve öldürüldüğü şeklindeydi konuşmalarımızın özeti.

Burada biraz soluklanıp, değerli dostumuz Recep Küpçü’ye ve şiirlerine dönelim. 1968-Sofya tarih ve yer adını taşıyan ‘Dostlarıma’ başlıklı şiirini okuyalım:

Derya kadar dertlerim olsa,/ bir damlasını size veremem./ dertlerimi bilmeyin siz asla,/ onları sizinle bölüşemem.// fındık içi kadar neşem olsa,/ ben onu parçalıyabilirim./ daha mesut olasınız diye/ sizlere ulaştırabilirim. (yazımlarına dokunulmadı HHY)

Bu şiirin ne söylediği yalın ve şairin duruşunu da net sergiliyor. Hemen bir başka örneğe geçmek istiyorum. 1962 tarihini taşıyan ‘Sen Rüzgara Benzeme’ şiirinden:

…. İyiyi her yere ulaştır,/ her yerde yok et kötüyü./ Hizmet et insanlığa/ Ve insanlık duygusuyla büyü!...

28 Eylül 1934 tarihinde doğan şair, 26 Nisan 1976 tarihinde yaşamını yitirir. Yani kırk iki yıla sığdırılmış bir şair ömrüdür bunca çile ve bunca şiir. Bu konuda devam edeceğim ama burada başka bir noktaya değinmek istiyorum. Recep Küpçü’nün şiirlerini Bulgarcaya çevirip yayımlatan arkadaşı, tiyatrocu Yordanov, kitabın sunuşunda (görüp okumadım, Beşir Ayvazoğlu’nun aktarımından aktarıyorum) Aziz Nesin’e verilen bir dosyadan söz eder. Buna benzer bir aktarımı da rahmetli Mehmet Çavuş’tan dinlemiştim. Orada doğmuş, yaşamış ve sonrasında baskılar nedeniyle Türkiye’ye gelmiş birçok aydın da böylesine eylemin yaşandığını anlattığına tanık oldum.

Türkiye’den gelen şair ve yazarlara yakın olmak, üretimlerini buraya ulaştırmak çok da yadırganacak bir istem değil. Buradan hareketle oluşan sorularım:

1) O dönemlerde Bulgaristan’a giden ve günümüzde yaşayan ( ömürleri çok olsun), Özdemir İnce, Adnan Özyalçıner, Ataol Behramoğlu, Mustafa Balel ve Kemal Anadol gibi yazarlarımıza bu konuda bilgilerinin olup olmadığını sormak istiyorum.

2) Yine aynı yazarlarımıza Recep Küpçü hakkında neler bildiklerini. 

3) Fahri Erdinç ve Kemal Özer mektuplaşmalarında (kitap olarak yayımlandı ama şu anda bu kitap kütüphanemde yok) Fahri Erdinç’in Recep Küpçü’nün ölümüyle ilgilenmesine, şair ve Bulgaristan Komünist Partisi’nin yöneticilerinden Cagarov tepki verir. Bu konuda ek bilgi var mı acaba?

4) Ki ayrıca Fahri Erdinç’in yaşamı incelendiğinde (1949’da Bulgaristan’a kaçmıştı) Bulgaristan vatandaşlığına ve Bulgaristan Yazarlar Birliğine alınması çok çok uzun yıllar sonrasında gerçekleşir. Ziya Yamaç, Tuğrul Deliorman’ın oradaki yaşamları da unutulmamalı. Bu konuda eklenebilecekler var mı?

5) Bir başka sorumda Aziz Nesin’in çocukları Ali, Ahmet ve Ateş Nesin’e, vakıfta böyle bir dosyaya rastlandı mı veya rahmetli Aziz Nesin böyle bir şeylerden söz etti mi?

Kabaca bu notları düştükten sonra devam edelim yine. Recep Küpçü’nün şiirleri (Boğaziçi Yayınlar’ndan sonra) oğlu Erdinç Küpçü tarafından eklemelerle Mayıs 2006 yılında yeniden yayımlanır. Ayrıca özyaşamsal bir roman olan ve editörlüğünü Ahmet Türkay’ın yaptığı “O Günden Sonra” Eylül 2014 tarihinde okurla buluşur. Bu kitapla birlikte ülkemiz okurları Recep Küpçü’yü daha yakından tanıma olanağı bulur.

Bu süreç içinde yakınları, dostları etkinlikler yaparak sanatçıyı kamuyla buluşturmayı hedefler. Sonuç olarak bu eylemlerde, geneldeki kültür eylemleri gibi yeterli kalabalığını yakalayamaz ve yine ülke genelinde olduğu gibi sıradanlığa kayar ve ilgisizliğe dönüşen bir eylemlilik yaygınlaşır. Böylesine birçok çalışmaya yakın tanıklık ettiğim için, hem genel etkinlikler adına hem de özel etkinlik adına kimi düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Recep Küpçü için geniş bir çalışma başlatılarak tüm eserlerinin eksiksiz bulunmasına çalışılmalı.

Bulgaristan’daki Türkçe, Bulgarca baskılar ve Türkiye’deki iki baskı; dergi ve gazetede yayımlananlar ve yayımlanmamışlar bir araya getirilerek, gerekli karşılaştırmalar yapılmalı ve son duruma varıldığında bu çalışmalar hem Türkçe hem Bulgarca kitaplaştırılmalı.

Bildiğim kadarıyla bir romanı daha var deniyordu, o da gerekli çalışmalar sonrasında okurla buluşturulmalı. Ayrıca Hem Türkiye’den Hem Bulgaristan’dan arkadaşlarının değerlendirme yazıları, varsa mektupları derlenmeli, kitaba dönüştürülmeli. Bu çalışmaları bir kurul yönetmeli. Başta oğlu Erdinç Küpçü olmak üzere, sözü olan tüm dostları, örneğin: Ahmet Emin Atasoy, Galip Sertel, Ahmet Türkay, Nihat Altınok, İbrahim Kamberoğlu gibi (elbet benim bilmediklerim de vardır) adlar tüm belgelerin derlenmesinde, çevrilmesinde güçleri yettiğince katkı sunabilirler. En azından bir dostumuz, bütüne yakın olarak edebiyat dünyasında yolculuğuna yeniden başlar.

Recep Küpçü şiirini yaşamın içinden oluşturan bir şairimiz. Halk şiirimizin esintilerini hemen görmekteyiz ve bana ilginç gelen bir biçimsel çalışması, halk şiirimizin dörtlü kıtalarından ikisini birleştirerek sekizlikler yapması. Ama kıtalardaki uyaklar genelde bir sistem göstermemekle birlikte uyak göz ardı edilmemiş. Ayrıca serbest şiir çalışmaları da belli bir nicel ve nitel düzeyde. Bilinen en son şiiri 1971 tarihini taşıyor, ölümüne dek şiir yazmadı mı acaba? Bunu soru diye sormadım, yapılacak çok işin olduğunu vurgulamak için notladım.

Kimi sözcüklerin kullanım şekilleri de incelenmeli Küpçü Şiiri’nde. Toplumcu gerçekçi yazarların kitaplarını, gemiciler aracılığıyla getirttiği biliniyor. Ayrıca Bulgaristan’da klasiklerin çevrildiği, yaygın bulunduğu ve Türkiye’nin toplumcu gerçekçi yazarlarının da çevrildiği bilinmekte. Yetmişli yıllarda hızlı bir kültürel atılıma geçtiğini de söylemeliyiz Bulgaristan’ın. Sol’un yaygın olarak okuduğu yabancı edebiyatta Bulgaristan Edebiyatı’nın özel bir yeri olduğunu vurgulamalıyım. Daha birçok nedenleri de düşündüğümde, Dimitrov’un ülkesindeki değişimin Jivkov siyasetine taşınması; Lenin’in siyasetinin Gorbaçov siyasetine taşınması gibi farklı analizleri dayatmakta bana göre. Bu nedenle Recep Küpçü Türk olduğu için baskı gördüğü kadar, gerçek bir sosyalist olduğu içinde baskı görmüştür. Ayrıca atak ve cesur kişiliği yöneticileri hem Türklüğü, hem de sosyalistliği nedeniyle rahatsız etmiştir ve öldürüldüyse bu iki neden de devrededir.

Yaşamak sorgulamaktır, korkmadan sorgulamak. Bu yazıların Recep Küpçü adına yeni bir atılıma ön ayak olmasını diler, şairimizin anısı önünde saygıyla eğilirim.

H. Hüseyin YALVAÇ 

Saray, 02 Mayıs 2020.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN