2000 yılında Mestanlı'da, ailem için yeni bir ev kurdum. İnsan, ömrü boyunca kaç kez yuva kurar? Merak büyük, daha sıvası bile kurumadan ben duvarlara üç kat boya attım. Daha iç kapıları takmadan, katın birisine taşındık. İçimdeki mutluluk dürtüsü beni adeta çok sabırsızlaştırmıştı. İlk akşam yeni evimizde uyuduğumuzda, yoğun nemden dolayı çarşaflarımız bile ıslanmıştı... O ilk gecede iki rüya gördüm.
Bulgaristan'a gittiğimde İstanbul kadar kalabalık bir ortam, İstanbul kadar hem zihnimi hem de bedenimi yarım hissettiğim - ''Nerede bizim akciğerlerimiz'' diyebileceğim bir konumda olamadım. Konumum gereği her taraf yeşillikti, rahat rahat nefes alabiliyor, çekmiş olduğum fotograflarla anı ölümsüzleştiriyordum. Sabahın serin saatlerinde işe gitmekte olan insanların ellerinde baniçka ( Çok özel ve leziz bir börek.) yerken bekledikleri otobüs, daha sonra durak boşaldığında baniçka kokusunun beni hemen bir baniçka alıp oturup yemeye teşvik etmesi...
Bulgar Polisleri tarafından durdurulduk. 40 yaşları civarında olan Bulgar Polisi, radara yakalandığımızı iddia ederek; aracın evraklarını isteyip, oğlumu polis aracına götürdü. Bizlerinde araçtan çıkmasına müsaade etmediler. Biz araçtan polislerle oğlumun konuşmasını izlemek zorunda kaldık. Bulgar polisi sık sık elindeki copu sallayıp, yüksek sesle bağırıyordu. 5-10 dakika sonra oğlum gelerek, Bulgar polisinin"Ya 500 Euro verirsiniz, ya da sizi Sofya'da mahkemeye çıkartırız. Mahkemeye çıkana kadarda hepinizi nezarethanede 24 saat hücrede tutarız!" dediğini iletti.
16 yaşıma daha henüz yeni girmiştim. Beyaz bezleri kırmızıya boyayıp Türk bayrakları dikerdim. Ay ve yıldız eklemeyi de hiç unutmazdım. Sonra, gecenin tenhasında, gizlice bunları köyümüzün sokaklarına asardım. Bu yönde "vukuatlarım" çoktu. Okulun iş görmez bomba ve silahlarını bile aşırmıştık...
Bizim kasabada çok az hristiyan yaşamakta, bir de papaz bulunur. Cuma gününe kadar bu papaza karşı saygım vardı. O gün kahve içiyordu ve beni da masasına buyur etti. Hal hatır ettikten sonra, neler düşündüğümü sordu, ben de ona Türk okulları açılması projemden bahsettim.
Kırcaali'nin Sağırlar (Gluhar) köyünün girişine dün akşam asılan bu pankart, bu sabah yerinde yoktu. Şimdi herkes bunu indiren sorumsuz şahısların ne biçim Türk ve Müslüman olduklarını sorgulamakta.
Gangster, mafiyot, katil, hırsız veya kısacası apaş yerine, günümüzde oligars ve mutra lakaplıların yine siyah ve parlak lüks limuzinleri var, siyah ceketlerinin altında tabancaları kabarmakta. İşleri güçleri gene hırsızlık yapmak, haraç toplamak ve masum insanları katletmek. Genelde arabalarını sıra sıra bar ve diskoteklerin önüne park etmeyi tercih ediyorlar.
Aramazdan bir takım ikiyüzlüler türemiş ki, hiç sormayın, kendilerini hiç utanmadan Türk entelektüelleri olarak tanımlıyorlar ve her önemli bir olayda, yabani domuz sürüsü gibi ortaya fırlayıp, satılmış televizyon stüdyolarını dolduruyorlar ve pis salyalarını akıta akıta, Ankara'daki iktidar güçlerine düşmanca saydırmaya başlıyorlar.
Başka bir konuya parmak basıyorum. Batı Trakya’daki geleneksel Sadık Ahmet’i anma törenleri geldi geçti. Bunlara Bulgaristan’dan ve Türkiye’den katılan kardeşlerimiz de oldu. Bizim için Nuri Adalı, Osman Kılıç, Hüsnüye Abla, Saatçi Ömer, Türkan Bebek, Avni Veli, Sabri İskender ve daha onlarca isimli veya isimsiz kahramanımız neyse, Batı Trakya’daki kardeşlerimiz için de Sadık Ahmet aynı mertebededir. Bizimkilerden daha büyük bir kahramanlığı yok kendisinin...
Türkiye – Bulgaristan arasında gerçekleşen üst düzeydeki siyasi görüşmeler, Bulgaristan’da yaşayan Türkleri her zaman heyecanlandırıp, umutlandırmıştır. Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un en son Türkiye ziyaretine de umutla bakıldı.Fakat geçmişe de dönersek, yetmişli senelerdeki çocukluğumda, rahmetli babam, her Demirel-Jivkov, Ecevit- Jivkov görüşmelerinden bir göç antlaşmasının imzalanacağını umut ediyordu ve Ankara Radyosun'dan haberleri dinlerken evin içinde çıt sesi çıkartmıyordu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe'nin mandatı dolduğundan dolayı, yerine Hasan Ulusoy getirildi.
Bizim buralarda, ayrılık ve hasretlik, milletimizin boynunu büktü. Benim de bir kardeşim Bursa’da soluk aldı. Diğeri ise baskılara dayanamayarak, tarlada kalp krizinden vefat etti. Ben ise yalnız kaldım. Şimdi kapılar açık. Yollar dümdüz. Lakin ne de olsa hasretlik belimizi büküyor. Her zaman beraber olmadığımız için tüm bunlar bize ağır geliyor. Ancak dağ eteklerinde yaşam zor.
Azınlık kavramı nedir? Bulgaristan'daki Türklerin resmi bir statüsü var mı? Ya da azınlık kavramı, Bulgaristan devletinin çıkarları doğrultusunda kullanılarak, politize edilmiş ve siyasi bir kavram olarak gündelik hayatımıza girmiş mi? Bir toplumda, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan guruptan din, dil, etnik köken v.b. yönlerden farklı özelliklere sahip topluluktur.
Haksızlığa, ezilmeye, aldatılmaya ve soyulmaya terk edilen Bulgaristan'daki Türk Topluluğu fertlerine sahip çıkmak ve onların safında durmak, nedense hala bizim ülkemizde, başka bir devletin "iç işlerine karışmak" sayılıyor.
Türkü, şarkı, ince belli derken, tatlı sohbet gırla giderken, artık sabaha karşı, yani horozların öttüğü vakit, birileri rahatsız olmuş ki, bizi milisyaya (polise) ihbar etmişler. Milisyonerler kapıya dayandı. Ellerinde Kalaşnikof tüfekler ve bize neden "anlaşılmayan yabancı bir dilde", yani anadilimiz Türkçede türkü söylediğimizi soruyorlar.
* Görevleri, Türkiye'yi yeşil eşek gözlüğünle görmek * Kim, utancından dolayı İstanbul’a gelemedi *Perde arkasındakiler,"ağır işçileri" gündelikçi olarak kiralıyorlar * Televizyon ekibi, şehitlerden yana değil, darbeci generallerden yanaydı. *Bulgaristan’a vahhabizmi kimler getirdi
GERB Partisi, bu gece, Şumnu'nun Nikola Kozlevo küyünde iftar verdi. İlçe muhtarı Eşref Receb'in daveti üzerine, bu köyde yaşayan müslüman ve hristiyanlar hep beraber iftar sofrasına oturdu ve sohbet etme fırsatı yakaladı.
Hüseyin, sevimsiz biriydi. Ağzı bol, düşünceleri tutarsızdı. Neyi niçin söylediği pek anlaşılmazdı. Bakarsın, birilerine sataşır, bakarsın, hiç ummadığın birini göklere çıkarırdı. Böylesinden her şey beklenirdi. Ummadığın işler açabilirdi insanın başına. Ondan yılandan sakınır gibi sakınıyorduk. Üstelik kadıncılıktan hapiste yatmıştı. Tuna boyu köylerinden birisiydi.
Muğla'nın Bodrum ilçesinde düzenlenen Miss 7 Continents Güzellik Yarışması'nın birincisi, Belaruslu Veronika Karobka olurken, Bulgaristan'ın Silistre kentinden Tülin Salim üçüncü seçildi ve ayrıca "Miss Friendsip"ödülünü kazanmış oldu. Ülkelerinde mankenlik ve modellik yapan yarışmacıların katıldığı organizasyonu, ünlü modacı Ashot Khachatryan organize etmekte ve bu yarışmada dereceye girenlerin, Kasım ayında Malezya'da düzenlenecek kainat güzelliği yarışmasına katılmaya hak kazandıkları belirtildi.