ÜZERİMİZE KÖR KURŞUNLAR YAĞDI...

Tanklarla yüzleştik. Birlik ve beraberdik. Ölümden başka hiçbir şey bizi yenemez inancıyla tankların üzerine çıkmıştık. 'İşte biz sizi ayakaltına aldık ve çiğniyoruz, siz bir hiçsiniz!' diyebildik. Üzerimize kör kurşunlar yağdı. 42 şehidin kanı, kara kan değil, doğan özgürlüğün, şakıyan al güneşiydi. Özgürlük savaşında can vermek gibisi var mıydı. Bakışarak helalleştiler. Doğdukları topraklarda, kurban olmak da vardı. Onların cenneti, bu kara topraktı...

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

ÜZERİMİZE KÖR KURŞUNLAR YAĞDI...

19 Mayıs Cebel Ayaklanmasını anıyoruz. Hiçbir şey unutulmadı ve unutulmayacak. Bu topraklarda 1000 yıllık kültür kodumuz var. Avrupa kültür mirasından parçayız. Mayıs Ayaklanmamız tarihimizde en önemli siyasi olaydır. Memlekette anma törenleri düzenleniyor, kahramanların anıtlarına çiçek ve çelenkler konuyor. Çocuklar şiirler okuyor. 1989 Mayıs İsyanı, Bulgaristan’da totaliter diktatörlüğün omurgasını kırdı. Berlin Duvarı’nın yıkılmasına, Soğuk Savaş’ın bitmesine katkımız oldu.

19 Mayıs 1989 dendiğinde, Bulgaristan Türkleri, Cebel’i düşünür. Büyük isyanın patladığı an hafızamızda capcanlıdır. Halk tepkisi mezarlıkta başladı. Bize bu dünyada yaşamı haram edenler, ezenler, Cebel mezarlığında Türkleri korkutmak, susturmak ve yıldırmak istemişlerdi.

Ne Paniş öldü, ne de Avni Veli!

Tabut kapağı hain muhtarın başına geçti. Cebel halkı yürüdü. Bulgaristan, deprem yaşadı. Dünya, hayran kaldı. Düşman, küçük dilini yuttu. Tek sözle beklenen oldu. Halkımız ayaklandı.

30 yıl sonra, hak ve özgürlük davamızda biz haklıyız, ruhuyla Cebel Meydanı yine dolacak ve taşacak. Eski tüfeklerin, kırık kemiklerin, yaralı yüreklerin, hapisçilerin ve Belene'cilerin safları seyrekleşmiş olabilir...

Her şeye rağmen, dava yaşıyor. Kimileri kürsü kaparken, dava adamları kahramanlar çeşmesi etrafına toplanacaktır. Bayraklar dimdik. Kitle bekleyecek. Eskiden meydana çıkmaya korkanlar, sonraki yıllarda okumadan konuşamayanlar, yine takacaklar siyah gözlükleri. Çünkü o zaman halkın gözüne bakamadılar, şimdi ise hiç bakmaya yüzleri kalmadı.

O zaman dimdik, Türk gibi yürümüşlerdi. Şimdi ise konuşmaları Bulgarca dinleyecekler...

Düşman yine bayram edecek. Parçalandık. Zayıf düştük. Öyle oldu ki, halkımızın ne mecliste, ne hükumette, ne de meydanlarda gerçek temsilcisi kalmadı.

İnsanlarımız iktidardan uzaklaştırıldı, devlet işlerinde görevli 5 kişimiz yok. Horoz dövüşü seyrediyoruz.

19 Mayıs, 1989 yılı. O sabah tütün ocakları susuz, koyunlar kuzular sayada, tavuklar kümeste kalmıştı.

Genç kızlar, silah olarak ellerine bahçe çapalarını, erkekler orak ve tırpanlarını, yaşlı kadınlar feracelerinin altına tütün iğnelerini ve ucu demirli tütün dikeceklerini almışlardı.

Önce dış kapıların önünde şöyle bir yan yana oturdular. Göz göze geldiler. İçlerinden, bu son oturuşumuz olabilir diye geçirenler oldu.

Erken öten horozların sesinde çağrı vardı; “Hadi uyanın artık, ocaklar sulanacak, ahır temizlenecek, inekler sağılacak, koyunlar sürüye katılacak” demiyor, güzelin güzeli namelerle “Hadi kalkın, bu iş böyle olmaz, bu gidiş gidiş değil, bugün isyan günü!” telalığı yapıyorlardı.

Kalkıştılar. Ayakları sanki vites değiştirmişti. Ahıra, sayaya, tütüne gitmiyor da, meydanlara adımlıyordu. Özgürlük adına ölümü görmeye hazırdılar. Yürüdüler. Arkalarında derin bir gizli örgütlenme olduğunu duyumsuyorlardı...

Bu gün Cebel ayaklandı. Anaların, bacıların ve kınalı gelinlerin önünü almak mümkün değildi.

Halkın kin ve nefret dalgası kabarmış, Deliorman uğulduyor, tozlaşmak isteyen Dobruca ekinlikleri, rüzgârla öpüştükçe, doğa coşuyordu. Türkler, milli birlik sağlamışlar ve ayaklanmışlardı. Komünistlerin en çok korktuğu olmuştu.

Bohçalar, Akkadınlar, Vokil, Kemaller, Cebel, Beli Lom, Osmanpazar, Şumnu, Kazan, Killi, Ecerçe, Razgrat, Mahmuzlar ve Dobriç dalga dalga ayaklandı.

Tanklarla yüzleştik. Birlik ve beraberdik. Ölümden başka hiçbir şey bizi yenemez inancıyla tankların üzerine çıkmıştık. “İşte biz sizi ayakaltına aldık ve çiğniyoruz, siz bir hiçsiniz!” diyebildik. Üzerimize kör kurşunlar yağdı. 42 şehidin kanı, kara kan değil, doğan özgürlüğün, şakıyan al güneşiydi.

Özgürlük savaşında can vermek gibisi var mıydı. Bakışarak helalleştiler. Doğdukları topraklarda, kurban olmak da vardı. Onların cenneti, bu kara topraktı...

Oya CANBAZOĞLU

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN