MASALLARIMIZ HAKKINDA BİR GERÇEK
Masal deyince ne anlarız? Günümüze göre, bunun iki anlamı olduğunu düşünüyorum.
Bir: Zamanla sözlü halk edebiyatının geliştirdiği en önemli ve en çok sevilen edebiyat dallarından biri.
İki: Boş, saçmalama, önemsiz anlamını taşıyan bir kelime.
Zamanla dedik, evet, masallar zamanla ilgilidir.
Masal deyince ilk olarak geçmiş zaman aklımıza gelir ve "Bir Varmış Bir Yokmuş" olur ilk cümleleri genelde.
Ninelerimiz, dedelerimiz uzun kış gecelerinde çocuklarına hep masal anlatmışlardır.
İmecelerin en eğlenceli tarafı da masallar olmuştur.
Çocuklar masallarla büyümüş, eğitilmişlerdir. Masalların verdikleri ibret dersleri de kültürel gelişmemiz için önemli mi, önemli.
Maalesef, zamanla unutulur oldu masallarımız.
Şiir, öykü, roman yazanlarımız balık istifi; ama masal yazanlarımız nerede?
Günümüzde kaç kişi masal yazıyor? Bu edebiyat türü neden “rafa” kaldırıldı?
Çocuklar, gazete ve dergilerinde masal görüp okumak isterler.
Basılanlar da eski kitaplardan seçilip servis edilmekte.
Bir de, küçümseme anlamında kullanmamız yok mu şu masal sözünü?
Birileri bir şey anlatırken onu dinlemek istemezsek “Masal anlatıyor, martaval atıyor” deriz. Birileri okumak istemediğimiz bir eser yazdıysa “Boş iş, masal iş” deriz...
Yani masal yazmanın son derece kolay, boş ve anlamsız olduğunu inandırmaya çalışırız.
Bunları söylemek kolay. Bir de gerçeklere baksak diyorum! Siz hiç masal yazdınız mı? Hiç olmazsa, bunu yapmayı denediniz mi?
Ben denedim, yazdım. Şöyle ki, Hasan Yakup arkadaşımla kafa kafaya verip risale (broşür) denilecek kadar minik bir kitap oluşturmuştuk.
İçinde 12-13 kadar, köylerden, sağdan, soldan derleyip topladığımız Türk halk masalları. Önce esperanto dilinde yayımlandılar.
İyi de, bir sempozyumda, bu kitapçığımız ele alındı, okundu, tartışıldı ve Bulgar neşriyatçılarımız tarafından masalların sayıca en az ikiye katlanarak Bulgarca şekilleriyle beraber yeni bir kitap oluşturulması önerildi. Yayınlanma işini de üstlenme garantisini verdiler...
Üzerimize beklenmedik bir görev yüklenmişti. Bunu gerçekleştirmeye zaman da kısıtlıydı. Ne yapabilirdik?
Köylerde, beldelerde gezip dolaşmak, yaşlıların ağızlarından yeni (eski) masallar "çıkartmak" nasıl olacaktı?
Biz, o yerleri daha önce gezip taramıştık zaten. Vakit de beklemiyor. Adamlar “haydi, haydi!” diyorlar.
Oturdum, düşündüm. Yattım, kalktım, düşündüm.
Öykü yaz deseydiler hiç kasavet çekmezdim. Akşam oturur, sabah işin içinden çıkardım, ama bu masal işi öyle değil. (Boş iş, kolay iş diyenler de keşke bir defa benim durumuma düşseydi).
Tabana kuvvet derler ya, kalemi yağlayarak masamın başına oturdum. Odamın kapısını kapadım, pencereleri perdeledim, gözlerimi yumdum, aklımın kapısını açtım ve oturduğum yerden masallar üretmeye başladım...
Üç gün içinde masalların sayısı 21 oluvermişti.
Arkadaşım Hasan Yakup’la birlikte Bulgarcaya tercümesini de hallettik çok şükür.
Bunlar halkın yarattığı masallar deyip yazıları matbaaya sürdük.
Турски приказки / Türk Masalları olarak, 2000 yılında, Sofya’da Stigmati yayınevinde, 20/29 boyutunda, 120 sayfa olarak yayımlandığında Devlet Çocuk Tiyatroları da büyük ilgi gösterdiler. İznimizle masalları sahneye koyacaklarını söylediler. Bildiğim kadarıyla faaliyete başlamışlardı...
Masal yazmak böyle bir şey işte!