CELİL YENİKÖYLÜ'NÜN GÖZÜYLE TUNA'DAN RODOPLAR'A 2017 DÜZLEMİNDE ESİNTİLER

Ben, ben de, kimliğimi izah edemiyorum Asıl seni anlamıyorum, sahi sen kimsin ? Ömrümün karanlığında fark edemiyorum - Tanrı yüreğime mantık ışıkları versin !

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

CELİL YENİKÖYLÜ’NÜN GÖZÜYLE;

TUNA'DAN RODOPLAR'A

2017 DÜZLEMİNDE ESİNTİLER


 

-----------------

SEN GİDELİ


Şair Ali Bayram Anısına


Sen gideli Dulovo boynunu bükmüş Ağa’m

Tadı kalmamış şiir masasındaki kahvenin

Caddedeki çınarlar bile yaş dökmüş Ağa’m

Aramızdan zamansız ayrılışına senin.


Ayaklarına hasret kasabanın caddesi

Fötür şapkanı görmek ister meraklı gözler

Şiir değil artık sohbetlerin baş maddesi

Duyulmuyor dudaktan kopan uyaklı sözler.


Ana dili sevgisi sarmıştı varlığını

O sevgi süslemişti gelecek hayalini

Şiirinle beslerken sen dil duyarlığını

Rahatlatmak istedin soydaşın ruh halini.


Gönlümüzün tahtına derin yazdık adını

Sorarız acılara nasıl dayandığını

Özleyeceğiz üstat sohbetinin tadını

Unutmayacağız Türkçe aşkıyla yandığını…


İsa CEBECİ


DÜŞÜN GÜCÜ, DOST DUYARLIĞI


Şiir, "Sen Gideli". Başa oturttuğum kısa tanım, söz konusu şiirin özet bilgisi. Özgül, dost duyarlığı dile getiren lirik bir şiir "Sen Gideli". Düşün gücü ile etkin bir dil! İkinciye gelip başına durdum. İçerik - biçim, kişiye özel gerçekleşmiş (gibisi) diyebilirsin. Okuma sırasında dikkati hem dağıtıyor, hem topluyor. Bütünüyle öyle bir anlatım yapısı var. Şair, duyumsar içselleştirir, bir de hissettirebilirse zihninde olup biteni - özümsediğini, işin üstesinden gelmiş demek. İşte, "Sen Gideli" başarılı bir yapıt. Bu şiirde estetik yan ön planda. Ondan kaynaklanıyor düşün gücü. Şiire inceleme getirmek niyetinde değilim. Ama "estetik yan" derken belirtmek istediğim şiirdeki "estetik anlatım". Şiirseven kimse ayırdığına varacaktır. Ben gene de şöyle bir örnek vereyim, durum açıklık kazansın. Şu, su! Biri, suyu bir nesne - madde bilerek algılar, anlatır diyelim en başta onun yararlarını. Bir diğeri ise, o suyun doğamıza yansıyan birtakım özelliklerini de dile getirecektir; suyun akışı, sesi, parıltısı-pırıltısı vb. nicesini. Bir şarkıdan alıntı yaparak, sözü keselim: “Dünyada neler neler var görecek / Görmek için bakmasını bilmek gerek.


 

-------------------

FİZİK ÖTESİ


Yıllandıkça yıllandı bu yıl ağaçta yaprak

Buğday da inadına ham yeşil başak başak

Her güz mevsimi gibi kırlangıç yolcu değil

Mısır tarlalarında üşüyor şimdi şafak...


Kuzu meleyişi

Kaval sesi

Bildiğin şeyler ey gönül

Feryadın tekrarına ne hacet?

Çakır gözlün bir sevda açmış başına bin afat

Anlatmaya dil gerek

Ve o senin aşk dediğin velhâsıl

Hem de nasıl bir zor zanaat...


Hazan zamanların bilenmiş yelkovanına

Aşıklar divanında vurulmasa da mihenk

Suya inmiş o kızın hercai gülüşünde

Perili pınarlar başında Akpınar'da

Muştularla yankılanıp durur bir ilahi ahenk...


Galip SERTEL


FİZİK ÖTESİ / ŞİİR BELİRTİSİ


"Fizik Ötesi," lirik şiir! Bir önceki biçimine göre, şimdi yapısı sağlam, hem de nasıl! Birkaç düzlemde okuyorum onu. Bu bana kalsın. Tamamı tüketilebilen, tüketilebilecek değil! Anlam, duygu, düşünce! Hangisini dersek diyelim. "Sözlük’ü" ile de öyle bizcesi, bizim oraların doğası, yaşancası… Son sözcüğü uydurdum, kendiliğinden gelip dilimin ucuna oturdu. Okudukça, "Fizik Ötesi" yerelleşen bir şiir. Balkanlar'ın doğasını tanıyan, orada yaşananları, hele XX. Yüzyılın son çeyreğine ilişkin olup bitenleri bilen her kim ise şiir sever, hemen "duyacaktır" bu yapıtın, Tuna boylarına tutunduğunu. Bizim şiirimize "övgü"-yü getirecek bir eser! "Fizik ötesi", şiir berisi - beri şiir - besi şiir! Tutamıyorum, alıp gidiyorum kendimi, kim bilir neler söyleyeceğim ileride, şimdilik şiirin bir yerine takılıp kalmasam bu yılbaşında! Ocak gecesiydi.


--------------------------

SEN KİMSİN ?


Ben, ben de, kimliğimi izah edemiyorum

Asıl seni anlamıyorum, sahi sen kimsin ?

Ömrümün karanlığında fark edemiyorum -

Tanrı yüreğime mantık ışıkları versin !


O öyle, bu böyle, kim kimdir, asla bilinmez -

Aslanın önünde ot, koyunun önünde et !

Yüreklerde bir acıdır ki, kolay silinmez -

Yaralarının sarılmasını bekler Millet !


Nice dostlar oyunun içinde can çekişir

Namuslu kardeşlerim hedef olmuş iblise !

Nice nifaklar kendi merceğinde çelişir -

Cevap veren yok yükselen bunca adil sese !


Yeter be, tarlamıza ektiğin mayın yeter !

Kime hizmet ettiğin en nihayet bilinsin !

Etrafta sırtlanlar diş biler beterden beter -

Onları biliyoruz da, sen kimsin, sen kimsin !?


Naim BAKOĞLU


GENİŞ ZAMANIN ŞİİRİ


Kimi şiir, epey oyalıyor adamı. Bu, "Sen kimsin?" şiiri için de geçerli bence. Dönüp bakıyorum, kaç zamandır. Etki gücünün neden, nereden geldiğini belirlemek niyetindeyim kendimce. Var ya "bilmezlik - umursamama", "anlamazlık - hiç oralı olmama" vb. gibi, toplumun yaşamını zehir eden, zehirleyen oluş, tutum, davranış… Onu işte işlemiş şiir. Uygulamada karşıtını da barındıran, bilmezden gelme taktik-teknik yöntem ile. Yapının ilk bir de son bölümünde, bilmezden gelme sanatı apaçık. Şiirin içeriğine uz düşürülen başlık da, gösterge olarak bilmezden gelme yöntemini destekliyor. "Sen kimsin?" şiiri, geniş zamanın - geçmişin, şimdinin, geleceğin - şiiri olup gitmiş. Ne iyi!


 

-----------------

HABERİN OLSUN

h.a.dede’ye


dün akşam iş çıkışı

seni sordum çınar altında

erken gittiğini söylediler

ama giderken

tezgahta dertlerini unutmuşsun

bir gün lazım olur ararsan

bendedir onlar

haberin olsun..


İbrahim KAMBEROĞLU


ŞİİR ÜZERİNDEN SÖZ DÜŞTÜ

 

Sözün kısası, şiir, peygamberlerin sözü gibi, çeşitli yorumlara yatkın bir genişlik ve kapsamda olmalıdır. Bir şiirin anlamı başka bir anlam olmaya elverişli oldukça, her okuyan ona kendi hayatının da anlamını verebilir; böylece şiir, şairlerle insanlar arasında bir ortak duygulanma dili katına yükselebilir...Bunlar ünlü şairimiz Ahmet Haşim'in sözleri. Yapıtın zamanı "dün’, vakit akşam iş çıkışı, yer çınar altı, ille de bir tezgâh, lirik kişi, lirik kişinin görüşmek istediği kimse erken ‘çek’ etmiş - nedendir -. Dahası, "söylediler" eylem sözcüğüne göre diyelim birbirini bilen kişiler. Bütün bunları tut yoğur. İletilebilir nesnellik. Yetmedi, görsel şiir. Buraya kadar bu anlatım. Oysa "tut yoğur" diye gösterilenlerin bağdaşımı sonuçta art anlama ayak basıyor. Orada artık buluşuyor lirik kişi diğerleri ile. Anlatılamaz art anlam katı! Algısı adamına, kişiye özel çünkü. Duyum duygu birlikteliği. Lirik kahramanın kapısı komşusuna açık. Dayanışmanın doruk noktası! Somuttan soyuta anlam genişliği içindesin.


--------------

***

sarı erik gölgesinde

kaldı dedemin obası


kuş kanadıyla

uçtum düz ovaya


şimdi dağ başında

ayak izlerim

ürkek ceylanların

su pınarı


belki göbek bağım

karıncalara yuva oldu


ya da kerkenez

ağzından düşen

yılana yem


bundandır

karıncaya sevgim

yılana nefretim


bizim dağdan

uçarak inmiştim

şimdi yokuşunu

karınca hızıyla

aşmam hayal


ak zambakların

köklerine gömün

sizdeki beni


bu yeter

Mümin TOPÇU


YAKINDAN BAKIŞ


Önce diyebilirim ki, bir şiirin dizelerini - deyişlerini - ilişkilendirebildiğin ölçüde düşünsel bir devinim içindesin. Bu, felsefeyle özdeşleşen bir durum değil. Şiir dokusunda somutlaşan sözcük bileşenlerin bağlamında varsın, yani… Şimdi gelelim başlıksız verilen şiire. İçerik, yerinden yurdundan olmuş, ya da oralara uzakta varlığını sorgulayan insanın bir özel durumunu açıkça aktarıyor. Yapıtın ayrıntıları hep yerel nesneler. İşlenen örgüde his nüansları kaynaşmış, şiirsel bütüne dönüşmüş. Duyusal çağrışımlardan bir tanesinin -“ak zambakların / köklerine gömün / sizdeki beni”- yaptığı gönderme, “sizdeki beni” ağır yükü ile sayısız adrese gidip gelecektir. (Göçmenlerin kaçı, "eski" toprağını neden dolaşıp duruyor?) Şiir, deyiş biçimiyle de baştan sona anlaşılır, bizden biriymişçesine...


 

-------------

UNUTMUŞTULAR Kİ


Koyarken kelepçeyi

Özgürlüğümüze,’

İsmimize, cinsimize,

Din ve dilimize...

Zalimler unutmuştu ki,

Her Türk’ün kalbinde

Yedek açkı var.

Ve geldiğinde zamanı

En sert prangaları

Bile hemen açar!


Habil KURT


ÜÇ NEVİ GÜZELLİK ARASI


Bu şiir için ‘üç nevi güzellik’ sıralaması artık nasıl olur, o, okura kalsın. Aşağıdaki alıntıdan yola çıkılsın, durum açıklık kazanır... “Edebiyat eserlerinde ve bilhassa şiirde üç nevi güzellik takdir olunur ki birincisi fikri güzelliğe, ikincisi hayali güzelliğe, üçüncüsü de kalbi güzelliğe mahsustur. Bu güzelliklerden ruha nafiz olan kalp güzelliği olduğu için diğerlerinden önce gelir. Bundan sonra gelen hayal güzelliğidir. Fikir güzelliği üçüncü derecede güzel sayılır.” (R.M.Ekrem)


-----------

YİRMİBİR YAŞINDA BİR DEDE


Benim, Bekir dedemin yaşı tam yirmi bir.

Size belki, tuhaf gelebilir...

Bundan tam yüz yıl önce,

Köprüler altından sular aktı nice.


Bekir dedem, Fatma ninem,

Bir tarla sürüyorlar, aylardan Ekim.

Köy korucusu, elinde bir parça kağıt.

Soluk soluğa koşarak iner,

“Bekir, Bekir!- diye haykırarak yamaçtan.

Bırak hemen çifti çubuğu, emir var kraldan,

Rus’u kovacaksın Balkanlar’dan!”


Dedem, yeni gün almıştır, yaş yirmi birden.

Birkaç ay sonra acı haber ulaşır Babadağ’dan:

“Oğlunuz şehit düştü, başınız sağ olsun!”


“Hiç, yirmi bir yaşında dede mi olur? – demeyin!

Koca şair Nazım ne demişti? – Yaşı yürümezmiş ölülerin!


Mehmet ALEV


BİR İŞARET BİR ŞİİR OLUNCA


Bu şiir, özlü bir anlatım. Belli belirsiz işaret görevi var. Balkanlar'ın coğrafyasını bilen, geçmişinden de bir şeyleri anımsar. O kişiye bu şiir diyor ki… Ara verip şimdi, özellikle bu tür şiirle ilgili poetik yazılardan edindiğim bir bilgiye yer vereyim. Genelde "imgesiz şiir, şiir değil" diye söylenir. Kimi şiirin söz yapısında, imge ne arar, dersin. Ama okuduğunda, şiirin bütünü imge değerindedir. Bütünsel imge! Sözün arka planında bir başka yapı, bir başka dünya - şiirin derin yapısı - karşına çıkar. İster istemez, orada bulunursun. Bir işaret bir şiir olunca, bu şiirle birlikte okurun yolculuğu başlıyor Balkan coğrafyasına, tarihine…

Balkanlar'ın uzakta kalmış gibi görünen, ne ki insan olan insanına hiç de uzak olmayan acısı, günlük yaşamın yakınında durup duruyor bitimsiz! Ona işaret bir şiir işte “Yirmi bir Yaşında Dede”.


 

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN