Adliyeyi Sarsan Osman Paşa Marşı

*** Tutuklu sanıkların davaları, Kırcaali Bölge Mahkemesi'nde üç yıl sürdü. Görülen her duruşmada, insanı hayrete düşüren, 'Analar, ne yiğitler doğurmuş!' dedirten manzaralar yaşandı.*** Türkçe bir 'T' harfinin bile sakıncalı görüldüğü bir zamanda, Osman Paşa Marşı ile Bulgar Adliye'sini inleten, bir Osman'dır kendisi.*** Mahkemenin yönelttiği her soruyu duymazlıktan geliyor, hiç birine Bulgarca cevap vermiyordu. Sorulardan bunalınca da, yumruğunu havaya kaldırarak, var sesiyle: 'Şanı büyük Osman Paşa/ Pilevne'den çıkmam diyor.'Adım Osman! Osman! Osman, adımı değiştirmem diye haykırıyor...

PAYLAŞ

1984-1985 yıllarındaki kanlı Mestanlı Olayları 2-3 gün ile sınırlı olmasına rağmen, yankıları yıllarca sürdü. Totaliter komünist rejimin istihbaratçı kadrosu tarafından çok araştırıldı. Yüzlerce kişi sorgulandı ve tutuklandı. Olayların baş sorumlusu ve ortakları, arandı durdu...

Tutuklu sanıkların davaları, Kırcaali Bölge Mahkemesi'nde üç yıl sürdü. Görülen her duruşmada, insanı hayrete düşüren, "Analar, ne yiğitler doğurmuş!" dedirten manzaralar yaşandı. Türk İnsanı, ne kadar da sağlam, ne kadar da sert canlıymış?

Gençler, mahkemeye çıkarılmadan önce, aylarca çeşitli işkencelerden geçirilmiş, kırılmadık kemikleri kalmamış, un ufak edilmişlerdi. Sanık sandalyelerinde oturacak halleri bile yoktu. Bedenlerinde bir tek sağlam kalan çelik iradeleri ve ruhlarıydı.

Onları dimdik ayakta tutan ise Türklük duygusu ve biliciydi. Zor anlarında ve günlerinde, onlara yaşam ve direniş azmi veren, ilham kaynağı olan ise şanlı tarihimizdeki Türk büyükleri ve kahramanlarıydı. İçlerindeki o yüce sesi dillendirme zamanı gelmişti...

O ses, Plevne'de, Tuna boylarında, Ruslar'a aylarca geçit vermeyen, Osman Paşa'nın gür sesiydi.

O ses, komünist rejimi gelişme aşamasında durdurmaya çalışan, Şumnu Nüvvap Hocası, Deliorman'ın yiğit evladı, Osman Kılıç'ın sesiydi.

Mestanlı Olayları ile ilgili mahkemeye çıkarılan bir de Osman vardı. Hem de ne biçim bir yiğit Osman.

Rodoplar'ın ve Mestanlı'nın Osman'ını tanıtayım sizlere.

Türkçe bir "T" harfinin bile sakıncalı görüldüğü bir zamanda, Osman Paşa Marşı ile Bulgar Adliye'sini inleten, bir Osman'dır kendisi.

Kimdi bu yiğit oğlan? Osman, 1955 yılında, Mestanlı'ya bağlı Olhamurlu (Obiçnik) köyünde doğmuş bir kardeşimizdi. Mestanlı Tren İstasyon Şef Yardımcısıydı. Olaylara kadar, onu hep sessiz sakin, işine bağlı ve çalışkan bir genç olarak tanıdık. Ad değiştirme sapkınlığı, onu da çok etkilemiş, bir takım gizli arayışlara girmişti. Mesleğinin de verdiği olanakları kullanarak, Kuzey- Güney Bulgaristanlı Türk gençlerinin sesini duyurmak için, oluşturulan ekibin aktif bir üyesi olmuştu.

30 Aralık1984'te Sofya'da yapılması düşünülen büyük mitingin hazırlıklarını sürdürürken, Mestanlı'daki gelişmeler, olayların seyrini değiştirmiş, erken fark edilip tutuklanmıştı. Bazı arkadaşlarının ağızlarını mengeme eşliğindeki işkenceler çabuk çözmüş, Osman da olayların baş sorumlusu olarak gösterilmişti.

Çeşitli soruşturma ve işkence safhalarından geçtikten sonra, 1985 yılının Mayıs ayında, ite kaka, milisler eşliğinde, Kırcaali'deki İl Bölge Mahkeme salonuna getirildi.

Bu durum, en çok ailesini ve çocuklarını sevindirmişti. Neden mi? Tutuklandıktan sonra, 4- 5 ay nerede olduğu bile söylenmemiş, hatta bir sıra, o öldü denerek yakınlarının ellerine kanlı elbiselerin olduğu bir paket teslim edilmişti...

Meğer, Osman yaşıyormuş ve Mestanlı Olayları'nın baş sanığı da kendisiydi. Osman Bey, neyle suçlanıyordu?

- Yasa dışı örgüt kurmakla,

- Türk halkını isyana teşvik etmekle,

- Filibe Tren Gar'ı patlaması ve birçok sabotaj eylemlerini organize etmekle...

Mahkemenin ilk duruşmasında, kimlik tespiti yapılmış, ona söylenen takma ad, içine ok gibi saplanmıştı.

İlk anda duymazdan gelmiş, cevap bile vermemişti. Israrlar karşısında, Türkçe olarak, öyle birini tanımadığını söylemişti. Mahkemenin yönelttiği her soruyu duymazlıktan geliyor, hiç birine Bulgarca cevap vermiyordu. Sorulardan bunalınca da, yumruğunu havaya kaldırarak, var sesiyle:

"Şanı büyük Osman Paşa

Pilevne'den çıkmam diyor."

Adım Osman! Osman! Osman, adımı değiştirmem diye haykırıyor...

Adliye koridorlarında Osman'ın gür sesi yankılanıyordu. Amacı, diğer arkadaşlarını da cesaretlendirmek, savcı ve yargıçlara ayar vermekti. Ağzının kapatılması, sesinin zorla kesilmesi mümkün olmayınca da, duruşmaya ara verilmişti. Osman'ın işi bitmemiş, gerekli işlemler için, yeniden Kırcaali Emniyeti'ne sevk edilmişti.

Bundan sonra olacakları, tahmin etmek, hiç de zor değildi. Osman, ona yapılan işkenceler sonucu iç kanama geçirmiş, yaşam belirtileri azalınca da, intihar etmek amacıyla kendisini Emniyet Müdürlüğü'nün 4. katından attığı söylenmişti...

Kırcaali'de görülen dava, Uluslararası İnsan Hakları Örgütleri tarafından da mercek altına alınmıştı. Osman'ın sağlık durumu, dış basında dile getirilince, birden çok kıymetlenmişti. Osman'ın canına kastedenler gitmiş, yerlerine yaşaması için seferber olan doktorlar gelmişti. Onu komadan çıkartıp, diriltmeyi başarmışlar ve bir sonraki duruşmaya hazırlamışlardı...

Ertelenen davanın ikinci duruşması, Ekim 1985'te tekrar görüldü. Osman, yine baş sanık sandalyesindeydi. Savcı, onun hakkında mütalaayı okumaya başlamıştı ki, Osman, yine yumruğunu kaldırmış, Osman Paşa Marşı'nı okuyarak salonu inletmişti. Bu bir savunma taktiği idi. Gücünü tarihten aldığının bir göstergesiydi. Amacı, gerekli yerlere moral vermek, arkadaşlarını cesaretlendirmekti...

Mahkeme ise bu gelişmeyi, Osman'ın psikolojik durumuna bağlıyordu. Sanığın sağlık durumu göz önüne alınmış ve duruşma ileri bir tarihe ertelemişti. Osman, yine yargılanamamış, cezaya çarptırılamamıştı.

Davanın 3. celsesi, 3 Ekim 1986'da yapıldı. Osman, yine aynı Osman'dı. Tavır ve taktikleri değişmemiş, sert ve mert, akılcı tutumu sayesinde ne ona yöneltilen iddiaları kabul etmiş, ne de dava arkadaşları ile ilgili mahkemenin duymak istediği cümleleri sarf etmişti.

Hakim, Osman'ın sağlık raporunda yazılanları dikkate almış, ceza evinde kalamayacağına hükmetmiş ve onun serbest bırakılmasına karar vermişti. Dava arkadaşları, ne yazık ki, onun kadar şanslı değillerdi...

Onunla birlikte yargılanan dava arkadaşlarından İzzettin Güven - 6 yıl, İsmet Topaloğlu - 3 yıl, 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Arkadaşları Mustafa Ömer, sorgulama sırasında gördüğü ağır işkenceler sonucunda, 5 Eylül 1986'da hayatını kaybetmiş, ailesine, intihar ettiği söylenmişti...

Mestanlı Olaylarını organize etmekle suçlanan kahraman gençlerimizden Öğretmen Mümün Köseömer, Halil Kahraman, Burhan Mutlu ve Abdullah Abdurrahim onar yıl ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardı.

Totaliter kızıl faşistlerin rejimi, belki de, Bulgaristan'daki Türkleri yok etmek için Naziler gibi gaz odaları yapmamıştı. Ama katı ve vahşice uygulamaları ile güzelim Rodoplar'ı, Deliorman'ı ve Tuna Boyları'nı kana bulamış, güzel ülkenin batısını sürgün alanlarına, 111. 000 km. Bulgaristan topraklarını baştan başa koskocaman bir mahpushaneye çevirmişti.

Kardeşlerimiz en şiddetli, en acımasız muameleyi, Tuna Boyları'nın acımasız soğuğunda Belene Adası üzerine kurulan sürgün kamplarında görüyordu. Binlerce yiğidimizin Türklük cevheri buralarda söndürülüyordu.

Bu gün rahat nefes alıyorsak, üzerimizde bu gençlerin hakkı vardır. Onların vakur duruşları sayesinde Bulgaristan'daki Türkler, katledilmeden kurtuldu.

Ayşeler, Fatmalar bugün çocuklarına Türkçe ninniler söylüyorsa, Ahmetler, Mehmetler camilerden ezan okuyup ibadetlerini serbest yapabiliyorsa, düğünlerinde Türkçe türkü ve şarkılar söyleyip, Türkçe konuşuyorsa, bunları kurşunlara göğüs geren bu yiğit gençlere borçluyuz...

Mestanlı Olayları'nın 36.yıl dönümünde bir kez daha Aziz Şehitlerimizi saygıyla ve minnetle anıyoruz!

Her birinin mekanları cennet olsun!

Gazilerimize ve bu davada emeği geçen herkese şükranlarımızı sunar, sağlıklı ömürler dileriz!

Mecit BAYRAKTAR,

Bursa

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN