Zorunlu Göçün 30. Yılı

* Atalarımızın Balkanlar'a ilk ayak bastıklarından bu yana oralardaki varlığımız yok edilmek için gayret sarf ediliyor. Günümüzde de bu gayretler aynen devam etmekte. Bunun için değişik enstrümanlar kullanılmakta. Asimilasyon, bu enstrümanlardan biri olmaya devam ediyor. * Devamlılık arz eden vizyoner politikalarımız olmadığından son yıllarda oralardaki insanımız ciddi sıkıntılar yaşamakta. Bütün Balkanlar ülkelerindeki soydaşımız kendi aralarında parçalara bölünmüş durumda.

 

19 Mayıs 1989 yılında, Bulgaristan'da totaliter rejimin asimilasyon politikalarına karşı Cebel'de başlayan ayaklanmadan sonra, Jivkov'un emriyle bu ayaklanmaya önderlik edenlerin sınır dışı edilmesiyle, zorunlu göç başlatılmıştı.

Bu yıl, zorunlu göçün 30. yılında, o dönemde yaşananlar değişik etkinliklerle anılmakta. Bu etkinliklerden birisi daha dün Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Üst düzey siyasetçi ve bürokratından, akademisyeninden kanaat önderlerine, camiamızın temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte o günlerde yaşananlar tekrar anıldı. Ancak yapılan etkinlikler bir konuyu tekrar gündeme getirmiş oldu. Atalarımızın Balkanlar'a ilk ayak bastıklarından bu yana oralardaki varlığımız yok edilmek için gayret sarf ediliyor. Günümüzde de bu gayretler aynen devam etmekte. Bunun için değişik enstrümanlar kullanılmakta. Asimilasyon, bu enstrümanlardan biri olmaya devam ediyor.

Seksenli yıllarda, soydaş nüfusumuzu asimile etmek için totaliter rejim bunu kullanmaya çalıştı. Ancak günümüzde bunun artık mümkün olmaması nedeniyle farklı yollar denenmekte. Bu defa ekonomik ve sosyal enstrümanlar kullanılarak nüfusumuz yok edilmeye çalışılıyor. Soydaşımızın yaşadığı bölgelere yatırım ve istihdam yaratacak, oraların kalkınmasına sebep olacak projelere özellikle izin verilmiyor. Amaç buralarda ikamet eden soydaşımızı geçim sıkıntısı içine sokarak oralardan göç etmeye zorlamak.

Yüzyıllardan beri belli güç odaklarının hedefi Balkanlar'dan bizim Türk ve Müslüman nüfusumuzu yok etmek olmuştur. Balkanların jeo-stratejik konumundan dolayı buralarda soydaş nüfusumuzun etkin demografik yapıda olmasını hiçbir zaman kabullenemediler. Ancak ülke olarak bizim de Balkanlar'la ilgili geliştirilmiş politikalarımız olmadı. Kısa, orta ve uzun vadeli stratejik programlar geliştirilmedi. Hep gelişmelere göre politikalar belirlenmeye çalışıldı.

Devamlılık arz eden vizyoner politikalarımız olmadığından son yıllarda oralardaki insanımız ciddi sıkıntılar yaşamakta. Bütün Balkanlar ülkelerindeki soydaşımız kendi aralarında parçalara bölünmüş durumda. Oysa ülkemizin çıkarları ve hatta bekası açısından en önemli bölge Balkanlar'dır. Son yıllarda bütün dikkatimiz Ortadoğu'ya çevrilidir, ancak Balkanlar'ın stratejik önemi oradan misli ile daha önemlidir.

Balkanlar medeni dünyaya, gelişmişliğe, çağdaşlığa açılan kapıdır. Ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine ulaştıracak köprüdür. Ülkemizin asıl beka meselesi Balkanlardır. Orada etkinliğimizi yitirmemeliyiz. Bunun için çalışmalıyız. Daha fazla vakit kaybetmeden Balkanlar'la ilgili esaslı politikaların geliştirilmesi elzemdir. Bunun alt yapısı da, bu çalışmaları yürütecek ve koordine edecek kurumlar da var. Sadece buralara Balkanlar'ı iyi bilen, çözümler ve projeler üretecek işin ehli, akademisyen seviyesinde liyakatli kişilerin getirilmesi yeterli olacaktır. Bu camianın içinde böyle kişiler de fazlasıyla mevcuttur.

Bir daha bu tür zorunlu göçlerin yaşanmaması için yapılması gereken budur...

Dr. Gürçay CEM

Bakmadan Geçme