Putin, Balkanlar'ın kaderiyle oynadı - Op. Dr. Gürçay CEM

Putin, Balkanlar'ın kaderiyle oynadı


Cuma günü, Putin, referandumu gerekçe göstererek Ukrayna'daki dört bölgeyi fiilen Rus toprağı olduğunu ilan etti. Bu hamlesiyle Pandora'nın kutusunu açacağını daha önceki yazılarımızda paylaşmıştık.

Rusya Federasyonu'nda onlarca otonom cumhuriyet ve bölge var. Bu cumhuriyet ve bölgeler ileride Rusya'nın Ukrayna'da yaptığını gerekçe gösterecek ve kendi etnik kimliklerini ileri sürerek eninde sonunda kendi bağımsızlıklarını talep edeceklerdir.

Ancak Putin'in bu kararının en fazla etkileyeceği diğer bir bölge de Balkanlar olacak. Özellikle etkilenecek iki ülke var. Bundan dolayı karardan en fazla tedirgin olan tam da bu iki ülke oldu.

Bulgaristan ve Yunanistan. Neden bahsettiğimizi ileriki süreçte çok daha net göreceğiz. Aslında geçmiş yıllarda zaman zaman bu konulara değinmiştik. Putin'in bu niyetinden, çok daha önce tam da bu konulardan bahsetmiştik.

Bunlardan biri, 15.08.2015 tarihli "Balkanlar, sınırlar ve yeni haritalar" başlıklı yazımız. Bu yazımızdan özet verelim:

*Geçen yüzyılın başlarında Balkanlar'ın ve Ortadoğu'nun haritaları birileri tarafından İngiltere'nin meşhur Chatham Hause’unda çizilmişti. Ülkemizin de tam ortasında bulunduğu bu iki stratejik bölgenin ortak özelliği yüzyıllardan beri Osmanlı egemenliği altında kalmalarıdır. Osmanlı'nın parçalanması anlamına gelen, bu Sykes-Picot haritaları Ortadoğu ve Balkanlar'ı, başta İngiltere olmak üzere o dönemin büyük güçlerinin etki alanlarına göre çizilmiş olmasıdır. Hatta o tarihlerde Osmanlı'nın adeta yok olması anlamına gelen Sevr antlaşması imzalanmak zorunda bırakılmıştı.

Bu haritalar büyük güçlerin çıkarları doğrultusunda çizilmiş; ancak en önemli unsur göz ardı edilmiştir. Oralardaki etnik nüfusların yoğunluğu ve dağılımları. Bu ne demek mi? Bu şu demek; Eninde sonunda bu haritaların etnik yoğunluklara göre yeniden çizilme potansiyeli var demektir. Suni olarak çizilen sınırlar eninde sonunda hükmünü yitirmeye mahkumdur. Bu tabiatın doğasında var.

Ülkelerin ve dünya tarihinin fıtratında var. Bundan dolayı bizim varlığımız o coğrafyadan asimilasyon veya göç ile silinmeye çalışılmakta. O bölgelerde milliyetçi akımların artışı da olayın ayrı bir boyutu. Ama bu tür milliyetçi akımlar, kendilerine zarardan başka bir şey değil. Çünkü milliyetçilik bunların daha çabuk gerçekleşmesine, katalizör etki yaratmaktan başka bir işe yaramaz. Bu milliyetçiler her şeyden önce kendilerine ve ülkelerine zarar verdiklerinin farkında değiller.

Tarihe baktığımızda, bu akımlar zarar ve yıkımdan başka kimseye bir fayda getirmemiştir. Oralarda cereyan eden, bu durumlara göre biz ne gibi tedbirler almaktayız?

Kısa, orta ve uzun vadeli programlarınız, stratejiniz yoksa cereyan eden olaylarda figüran olmaya mahkum olursunuz. Oysa Balkanlar'da nüfusumuzdan dolayı oyun kurucuların arasında en başta yer almamız gerekirken, gerçekte öyle mi?

Ve asıl soru şudur: Bu gelişmelere göre, bizim bir planımız var mıdır? Bir stratejimiz var mıdır?

(Biz cevabı biliyoruz; ama biraz retorik yapalım dedik.)

* Yedi yıl önce paylaştığımız yazının özeti budur. Ve bu güne geldiğimizde, bizim kimliğimizi yoğun olarak asimile ederek, varlığımızın o coğrafyadan silinme gayretleri, sanıyoruz ki çok daha net anlaşılıyordur.

Artan milliyetçi akımlara da vurgu yapmışız. Bu tür akımların yıkım ve bölünmeden başka bir şey getirmeyeceğini özellikle belirtmişiz. Bu konuya, 01.07.2017 tarihli "Aşırı milliyetçilik küpüne zarar" yazımız ile bir kez daha dikkat çekmiştik. Ama bu olayların asıl bizi ilgilendiren tarafına bakmak lazım. Şimdi yine aynı noktaya çıkacak her şey. Hepsi bu gelişmelerin içinde bizim karar vericiler ne yapıyor? Ne yaptıklarını biz söyleyelim. Kimse kusura bakmasın; ama kimliğimizi asimile ederek varlığımızı silmeye çalışanlara, bizzat destek vererek asimile edilmemize çanak tutuyorlar...

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!