DPS ve Patrik V. Gregorius - Op. Dr. Gürçay CEM

DPS ve Patrik V. Gregorius


 

Mora Katliamı, tarihimizin en büyük trajedilerinden biri. 1821 yılında, Mora Yarımadası'nda insanlıktan nasibini almamış Yunan barbarları tarafından çocuk, yaşlı ve kadın demeden, tüm Türk nüfusu kılıçtan geçirdikleri bir vahşet yaşanmıştır. Katletmekle kalmamış, öldürülmeden önce oradaki insanlarımıza yazılamayacak kadar cani işkenceler de yapılmış. Hatta, bu caniler hızını alamamış mezarlıklardan ölmüşlerin kemiklerini çıkarıp yakmışlar...

Bu katliam, Rusya başta olmak üzere, bazı dış ülkelerin yardımıyla mümkün olabilmiştir Buralardan cesaret alan Yunan eşkiaları, Tripoliçe başta olmak üzere, tüm Mora Yarımadası'nda tam bir vahşet saçmışlardır.

Bu konuda, Ördekli Kültür Merkezi'nde, Bal-Göç akademi komisyonu tarafından organize edilen konferansta Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Gürhan Korkmaz tarafından ayrıntılı bilgiler paylaşıldı.

Bu ayrıntılardan, bizim dikkatimizi çeken konulardan biri o dönemin Fener Rum Patriği'nin Rus Çarı'na gönderdiği mektup oldu. Orada bizim Türk kimliğimizi ve bizi nasıl mağlup edebileceklerinin yolunu tarif ediyor.

Bu mektubun özeti: "Türkleri, maddeten ezmek ve yenmek mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzeti nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, geleneklerinin kuvvetinden.

Türkler zekidirler, Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek, dini metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, milli ve manevi geleneklerine uymayan harici fikirler ve davranışlara onları alıştırmaktır. Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribi tamamlamaktır."

İki yüz yıl önce, Rum Patriği'nin Rus Çarı'na bulunduğu tespitleri ve yaptığı önerilerin tıpa tıp aynıları günümüzde de uygulanma gayretleri var. Aynı stratejilerin günümüzde bizim, Bulgaristan'daki soydaşlarımız üzerinde uygulandığına şahit oluyoruz.

Bizim etnik, dini ve kültürel kimliğimizi yok etmeye yönelik faaliyetler, aynen bu Patriğin tarif ettiği şekilde uygulanmakta.

Türbe ve benzeri dini mekanlarımızda bizim dini anlayışımıza aykırı faaliyetler, türbelerin hemen yanı başında her türlü dini değerlerimiz yok sayılarak diskolar ve müzikli çalgılı organizasyonlar düzenlemeler...

Bulgar milliyetçilerinin sembol ismi Levski'nin heykel ve büstlerinin önünde saygı duruşları...

Göstermelik birkaç Türkçe şarkı dışında, o da yok demesinler seviyesinde, bizim kültürümüzle ilgisi olamayan folklor gösterileri başta olmak üzere kültür sanat etkinlikleri...

Bizim kültürümüze, adet, örf ve geleneklerimize uygun olmayan çeşitli etkinlikler düzenlemek bu anlayışın parçası...

Bu tür yaklaşımlar, aynen bu papaz Gregorius'un tarif ettiği gibi bizim etnik, dini ve kültürel kimliğimizi asimile etme hamlelerinden başka bir şey değildir.

Tipik Gregorius taktikleri! 

Ama burada olayın ibretlik olan tarafı, bu uygulamalar bizzat sözde bizim soydaşımızı temsil etme ve onların çıkarlarını gözetme iddiasında olan parti tarafından yapılmasıdır.(Partinin içinde, üst yönetiminin bu anlayışına katılmayan birçok kişinin olduğunu da çok net biliyoruz, onları ayrı tutmak lazım.)

Ancak bu olayın asıl ve daha çarpıcı ibretlik tarafı, bizim buradaki karar vericilerin bu zihniyeti destekleme gafletidir. Açıkça görevleri bizim varlığımızı asimile etmek olan, bu zihniyeti desteklemek tamamen ulusal çıkarlarımıza aykırı olduğunu göremeyen bizim karar vericilerin, bu akıl tutulması destek kararlarını anlamak mümkün değildir.

Bir kişinin veya birilerinin şahsi çıkarları uğruna, ulusal çıkarlarımız göz ardı edilmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Karar vericilerin, bu iş bilmez tutumundan, Hak ve Batılın birbirinden ayırma ehliyetine sahip olmadıklarından dolayı, Balkanlar'daki soydaşlarımız kendi aralarında bin bir parçaya bölünmüş durumda.

Diğer yandan şunun da altını çizmekte fayda var: Dünkü köşe yazımızda da paylaştığımız gibi, birlik beraberlik önemlidir. Ama bu birlik beraberlik bir kitlenin ortak çıkarlarına, hedeflerine ve beklentilerine hizmet edildiği sürece önemlidir. O kitlenin çıkarlarına aykırı hareket etme, hele ki o kitlenin varlığını tehdit edecek boyutta yaklaşım içinde olanlarla bırakın birlik beraberliği, bu tür kişiler camiadan tamamen dışlanıp yok sayılmalı.

Evet! Rus güdümlü Gregorius taktikleri, günümüzde de devam etmekte. Tabii ki, Ruslar, bu faaliyetleri kimsenin kara gözü kara kaşı için yürütmüyor. Kendi çıkarlarını gözeterek buralara her türlü destek veriliyor. Kendi deyimleriyle; "Bedava peynir sadece fare kapanında olur!"

Ama, bu uğraşlar boşuna ve nafile uğraşlar olduğunu yaşayarak hep beraber göreceğiz. İnsanın genetik yapısını değiştiremezsiniz. Her ne kadar çalgılı türkülü, yemeli içmeli ve bol avantalı etkinlikler düzenlense de, eninde sonunda baskın olan damarlarda akan kan olacaktır.

Bunların verdikleri avantalara kanarak, bunların uşaklığını yapanlar eninde sonunda kim olduklarını hatırlayacaklardır. Bin yıllardan beri genetik yapısına kodlanan kimlik uyanacak ve gereken reaksiyonu verecektir...

Bunun böyle olacağını hep beraber göreceğiz. Su yolunu bulacaktır. Soydaşımızın ezici çoğunluğu zaten bu gayretlere tepkisini koymakta. Eninde sonunda kimlik bilinci yüksek insanımız, kendi yapılandırmasını, kendi istediği şekilde gerçekleştirecektir.

Yani Gregorius taktikleri, bizi bu coğrafyadan silmek için gayret edenleri nasıl başarısız kılmışsa, şimdi de bir işe yaramayacaktır. Bunun peşinde koşanlar da, Gregorius'un akıbetini yaşamaktan kurtulamayacak. ( Mecazi anlamda, tabii ki, şimdi birileri kalkıp yazılanları farklı yerlere çekmeye kalkışmasın!)

Gregorius'a ne mi olmuş?

Onu bilenler biliyor, bilmeyenler biraz ders çalışsın.

Burada amacımız tarih dersi vermek değildi zaten...

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!