Yeni yıla yumuşak bir atmosferde girdik, daha doğrusu sessiz sedasız biçimde bir seçim yılının kapısını aralamış olduk. Her iki ülkemizde de seçimler hayırlara vesile olsunlar!
Henüz Kapıkule'ye soğuk hava akımı yanaşmadı; fakat yakında bizim sınır boylarında seçim trafiği hızlanır.
Bitmedi gitti, şu "şişman adamın" parası ve "porsiyon dağıtıcısının" fiyakası...
( Burada şişman adam derken, gizlice altımızı ve üstümüzü oyanları kastetmekteyiz.)
Artık para dolusu bavullara hiç gerek kalmadı, telefon bankacılığı şipşak hemen işi bitiriyor; ama illaki bir gün, bu "alışverişin" hesabı sorulacaktır, zaten anbean bütün hainler takip edilmekte...
Bazı "seçilmiş" ve "işaretlenmiş" olanların cepleri parayla pulla doldururken, Türk topluluğumuz tam bir felakete doğru sürüklendiğini idrak edemeyecek kadar şuur ve vicdan kaybına uğramamalıyız.
İtiraf ediyorum; oturmuş statükoya, oligarşiye ve mafyaya tam bir doğruluk ve özveri ile bağlanarak, onların bütün isteklerini yerine getirmeye hazır kıta bekleyen bir kul köleye dönüşemem.
Bu "transformasyon" en azından benim için artık çok geç...
Kırcaali'de bazı sevdiğim ve güvendiğim arkadaşlarım var, kendilerini "demokratlar" olarak tanımlıyorlar.
Onlar, 89. yılından sonra tamamen özgürleşmişler.
Ne yazık ki, bu özgürleşme hareketi her neredeyse artık bizim toplumun sadece yarısını kapsamış durumda.
Elmanın diğer yarısı ise hala statükonun elindeki bıcağa saplanmış bir cansız oyuncak.
Pat diye "transformasyon" deyimini kullandım; ama bunun izahatını doktor arkadaşım verdi:
" Bir moleküler biyoloji terimi olarak “transformasyon”; yabancı DNA'nın hücre zarından geçerek bir konak hücrenin içine doğrudan alınması ve bu hücrenin genomuna başarılı bir şekilde katılması olarak tanımlanmaktadır..."
Ben pek bir şey anlayamadım; fakat "yabancı" DNA'dan filan bahsedilmekte.
Yarım asra yakın bizim topluma yabancı ve sapık bir ideolojinin DNA'sı enjekte edilmedi mi?
Hem de ne biçim edildi, efendim!
İşten bundan dolayı hala bahçemizde bazı çürük elmalara rastlamaktayız...
"Mikroorganizmamıza" bulaşan bütün bu zehirli bakteriler, virüsler ve mikroplardan artık gerçekten kurtulmalıyız...
***
Başkent Sofya'dan başka ne gibi haberler almaktayız?
Mirçev, "Sobraniye'ye" Lukoil'i devletleştirmek için teklif sundu.
Silivri kıyılarında ise hemen timsah ( göçmen ) gözyaşları döküldü.
Canım, gider savunursunuz "sizin" sarayın duvarlarını...
Dur durak bilmeden tuhaf selfi kareleri fışkırtmakta ekranlar.
Zeynep'in bahsettiği gizli ihbarcısı, konsolosumuzun yan başında paça gibi sırıtmakta.
Başka bir züppe kılıklı eski rejim beslemesi, yatağan kılıcıyla 33 yıl pastası dilimlemekte ve sanki bizlere nanik yapmakta.
Gerçek kahramanlarımız utançtan mezarlarında ters dönerken, diğerleri çoktan naftalinli gardıroplara kaldırıldılar ve meydanlar alçak kahpelere kaldı...
