Sesimizi duyuramıyoruz, tuttuğumuzu koparamıyoruz...
Mümin TOPÇU
Aramızdaki çizilmiş sınırlar sayesinde her ne kadar ayrı düşmüş olsak bile, bizim toplumun bireylerini bir sevgi yumağı gibi algılamaya devam ediyorum; çünkü ayrı gayrı deyimini benimsiyor ve ona sadık kalıyor benim deli gönlüm.
Ortak ve benzerlik taşıyan kültürel değerlerimiz, tarihimiz, güzelim ana dilimiz, örf ve adetlerimiz, bizim kimliğimiz ve benliğimizdir.
Bazı aktüel bulduğum konuları gündeme taşırken, her zaman İzmir'de, Rusçuk'ta veya Den Hag'ta ikamet eden kardeşlerimize aynı anda hitap etme algısına bürünüyor ve aramızda hiç bir fark görmüyorum, kardeşlik duygusu baki kalmakta. Bu duygu ve sevgi hiç bir zaman işporta pazarında satılmaz...
Günümüzde, bizim asıl sorgulamamız gerekenler arasında, toplum olarak gerçek bir güce sahip miyiz, herhangi bir yol haritamız var mı, şu an hangi mertebeye ulaşmış durumdayız gibi unsurlar yer bulmalı.
Bulgaristan'da olsun veya Türkiye'de olsun, bizim camiaya nitelik açısından bakıldığında, başkalarının izlenimleri hayranlık duyulacak cinsten. Nicelikte ise, ne yazık ki, gerçek bir tuttuğunu koparan toplum olamıyoruz.
Bir sözle, bizleri ne gören var ne de duyan...
Bilmem çeşitli vesilelerle, Ankara'ya veya Sofya'ya sıkça sıkça raporlar yazmayı nereden ve kimlerden öğrendik; ama tam birer seri halde raporlar düzenleyenciler oluverdik.
Ha bire çeşitli kurum ve makamlara raporlar göndermekteyiz; ama bundan bir sonuç alamıyoruz.
Acaba bunları okuyan oluyor mu, idari işleme sokan çıkıyor mu; çünkü bu raporlar sayesinde her hangi bir kazanım gördüğümüz olmuyor.
Geçenlerde, kalabalık bir heyet yine Ankara'ya raporlar illetti.
Heyet, bir çok hayırlı iş bitirmiş edasıyla mutluluk pozları servis ederken, beni ise bu raporlar hiç ilgilendirmiyor; çünkü önceden akıbetleri belli...
Bunlar kaçıncı rapordu? Hangisinin bir hayrını gördük?
Demek ki, bu rapor işi çürük! Başka bir yol arayışına gidilmeli.
Sonra, bizim raporlarımızı neden hiç kale almıyorlar?
Nedir, bu vurdumduymazlığın arkasında yatan gerçek?
Böylece,artık sesini duyuramayanın, tuttuğunu koparamayanın hiç bir şekilde önemsenmediğini öğrenmemiz gerekiyor.
Bir de, 33 yıl boyunca, Türk partisine mi, yoksa tipik bir Bulgar partisine mi sahibiz diye öğrenemedik.
Bir derin devletin şaibeli siyasi yapılanmasına öyle bir bel bağladık ki, şu sıralar hepimiz abandone / bir karşılaşmada artık dövüşemeyecek duruma gelmiş yumrukoyuncusunun oyunu bırakması / olmuş durumdayız.
Geleceğimizle ilgili bütün ümitlerimiz boşa çıkmadı mı?
Türklerle ve Türkiye ile işiniz olmasın demek de ne oluyor?
Atatürk isminin dahi anılmasına yasak getirenin ben alnını karışlarım...