Sen git tövbekar ol, kardeşim! - Mümin TOPÇU

Sen git tövbekar ol, kardeşim!


 

Sevgili kardeşim, sana sesleniyorum.

Bilmem sesimi duyuyor musun, sanırım beni ne okumak, ne de görmek istiyorsun; çünkü kardeş olmamıza ve aynı kubbe altında yaşantımızı sürdürmemize rağmen; şu an kendi gönül rızanla seçtiğin kamplaşma doruğun, seni benden çoktan aldı ve adeta o zirveden aşarı doğru yuvarlayarak seni uzak ve farklı kutuplara doğru sürüklemekte...

Senin, ezber düşüncelere alışmış zihnin, çevremizde cereyan eden birçok gerçeğe karşı kapalı bir kutu.

Bütün alışmış ezberlerine o denli sevdalısın ki, onları adeta terk edemiyorsun ve tamamen kendi tembelliğine sığınmaktasın.

Kolayca sahte bir siyasetçiye taptın, ana diline karşı iyimser değilsin, kendi örf ve geleneklerini unutup yabancılarınkileri benimseyen bir tipi ben kucaklayamam. Sakın kusur belleme!

Sen Koleda diye diretmektesin, ben ise yılın son gecesini  bir kadeh köpüklü şampanya ile uğurlarım...

Bizim camiada "Pollyanacılık" pek yaygınlaştı.

Yılın son ayında, kendimi olumlu düşüncelere kaptırmışken, sen ise hala olumsuzluklar peşinde bir hayalperestsin; ama sihirli değnekler bildiğin bal kabağını Ferrari'ye dönüştürmez ki...

Farklı düşünceye sahip olma hakkın olabilir; ama yanlış istikametlere yönelmene gönlüm rıza göstermez.

Burada mesele doğruluk ve yanlışlığı ortaya çıkartmaktır.

Sadece delillere ve mantığa güvenebiliriz.

Kardeşim, sen gidip neden yabancı elin siyasetçisinin ve milliyetçisinin hırsına yenik düşüyorsun?

Senin kendi ocağın ve oban yok mu?

Şahsen ben kendi politik ve dünya görüşümü destekleyen içeriklerlerden asla taviz vermem, sen ise zaten bir görüş yoksunusun, ya da bütün benim gerçeklerimi, eli kanlı despotun sana bağışladığı çizmelerinle ezip kendini tatmin edebiliyorsun; böylece kendini dünyanın fatihi sanırken, beni de bir fikir yoksunu yerine koyabiliyorsun; halbuki bu şekilde sadece kendini, aileni ve en yakın çevreni aldatmış ve kandırmış oluyorsun...

Bu saatten sonra benden kimse yerleşmiş ve palazlanmış Bulgaristan statükosu, oligarşisi ve mafyası için alkış beklemesin.

Ayrıca ben bu cephenin yorgun ve yalnız savaşçısı da asla değilim.

100 binler, 200 binler, 300 binler benimle aynı safta nöbet tutmakta...

Kardeşim, senden kimse bir şeyin tam tersini yapmanı istemiyor ki, zaten bu yönde mecbur da edemezler.

Sen sadece ters psikoloji manipülasyon tekniğine yenik düşmeye devam ediyorsun, gerçek dışı eylemlerin çaresiz bir kurbanı oluyorsun.

Aslında ben sana karşı değilim, ben sadece senin bir sürü düşünce sapkınlığına ve boş vermişliğine geçit vermiyorum.

Gök kubbeden bahsetmişken, yer üzerindeki o sonsuz semadan ve kümbetten de biraz dem vuralım.

Semanın boşluğu, gökyüzü denizinde serpilmiş yıldızlar, romantizm ve huzur salgılarken, çoğumuzun kafatası ise sanki kirlenmiş denizlerde bir boş sandal gibi yüzmekte...

Aslında kubbe kelimesi Arapça kökenli; ama biz biz olalım ve her zaman güzelim ana dilimiz Türkçemizi tercih edelim...

Zaten kendi benliğimizi, kimliğimizi ve bir toplum aidatımızı tamamen yitirirken, galiba, o masalımsı gök yüzü semasını da çoktan kaybettik...

Sanırım imalı ve ineğileci bir yazı oldu; ama deli gönlüm gerçekçiliğe sevdalanmış bir kere, burada ahlanıp vahlanma yerine, keşke hep beraber bunca sorunumuz karşısında çözüm aramayı tercih etsek.

Yaşantımız sevgiyle dopdolu olsun, öncelikle kendimize güvenelim ve aramızda uzlaşalım.

Vaktinde Selda’nın

“Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece.

Bilmiyorum ne haldeyim, gidiyorum gündüz gece.”

türküsü pek popülerdi.

Sanki, bu türküyü Bulgaristanlı Türkler için söylemiş…

Sen git tövbekar ol, kardeşim!

Bunun başka bir çaresi yok...

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI