Şatafat, milyonerler ve fakirler - Mümin TOPÇU

Şatafat, milyonerler ve fakirler


Bursa'daki bir iftar daveti, camianızda büyük yankı yarattı. Sanal alem adeta çıldırdı ve hala çalkantı içinde.

Mütevazi ve suskun insan Zülkef abinin sayfası bile taşkınlık yaptı...

İftarı veren kişi veya kurum hangisi, bunun faturasını kimler üstlendi? Kimler davet edildi, kimler davet edimedi? Bu tür sorular havada uçuşmakta...

Güya iftarı verenler yurtdışından gelmişler; ama organizasyonu ve davetiyeleri sahibi konumundakiler hazırlamışlar. Kim bunlar, bilinmiyor. Gizleniyorlar...

Balkan Masası işgüzarlığına tanık olduk. Buna paralel olarak yakında Ak Masa, İyi Masa, Kara Masa'lar da karşımıza dimdik dikilir. Bütün bunların bir nebze de olsa kime faydası dokunacaksa.

Birisi şu cümleyi kurmuş:

" Zalimleri, kötüleri, hainleri, bölücüleri ve dostları çağırmadıysa iyi yapmış. Ders olsun!"

Yani burada yelpazeyi bayağı bir geniş tutuyor, bizim arkadaş.

Demek ki, iftara davet edilmeyenler kötü insanlar oluyor, herhalde bir nevi günahkarlar demeye getiriyor.

Ya iftara katılanların arasında hiç günahkar bulunmuyor mu?

Herhalde bunların alayı birer ahlak ve namus abidesi oluyor.

Fotoğraf ve videolara göz attığımızda göçmen toplumunun zengin tabakasından başkalarını pek göremiyoruz; bunların çoğu özel işletme sahibi, bazılarının fabrikaları ve holdingleri var.

Bir sözle kaymak tabakanın dışındakiler "zalimler, kötüler, hainler ve bölücüler" sınıfına monte edilmiş. Ama yersen!

İftarlı bir kişiye yedirmek ibadettir, kendisinin sevabından bir eksiklik olmamasına rağmen, sizlere de bir miktar sevap kazandırır.

Bizler iftar verirken genellikle akraba, eş ve dost gibi yakın kişileri davet ederiz. Bu yanlış demiyorum; ancak iftar sofralarımızın vazgeçilmezi fakir insanlar, fakir Müslümanlar olmalıdır.

İftar öncelikle oruçlular içindir. Din bize uymaz, biz dine uymak zorundayız.

Bu sefer her şey tersine dönmüştü. Zenginler ve milyonerler sofrasında, en azından ben tek fakir göremedim.

Zaten fakirler, bu şatavatlı masalara hiç yakışmazdı. Halbuki nice bizim göçmen asıllı teyzemiz ve amcamız böyle ışıltılı salonları hiçbir zaman görmemişlerdir. Ama kendilerini, iklim büklüm halde seçim sandıklarına sürüklendiklerini gördüğüm olmuştur...

İşte bu şekilde Ramazanın maneviyatına zarar vererek, israftan kaçınmayarak, bizler bir tek şişmiş kişisel egolarımızı tatmin etmeye devam etmekteyiz.

Belki inanmayacaksınız; ama o salonu hınca hınç dolduranlar; sadece fotoobjektive girmek için sandalye üstüne sandalye dizenler, kendilerini gelecekte birer milletvekili veya en azında ilçe belediye başkanı olarak görüyorlar.

Bir de şu unutulmasın, camiamızdan yeni bir deputat tam 30 yıl sonra seçildi. Bundan pek merak sarmayınız...

Bazıları ise sırf dayıların arkasında sırıtmayı seçiyor...

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI