Şamar oğlanı rolünden sıyrılmalıyız... - Mümin TOPÇU

Şamar oğlanı rolünden sıyrılmalıyız...


Genelde kendimizi büyük bir toplum, camia veya topluluk temsilcileri olarak tanımlıyoruz; fakat bütün olağanüstü ve ekstrem durumların dışında, kendi aile saadetimizin refahı üzerine bizler adeta titrerken, asıl bizim diye adlandırdığımız toplumun içindeki dinamikleri ise artık fazla umursamaz olduk.

Kendi geçmişimizi adeta reddederek, hatta öz etnik kimlik geleneklerimizden ve değerlerimizden bile uzaklaşarak süratla yabancı olmaktayız...

Dünyanın dört bir bucağına dağılmış olmamıza rağmen, bizim için esas olan ana vatanımız Türkiye'dir.

Bulgaristan'da yaşayan kardeşlerimizin veya başka devletlere yerleşmiş olanlarımızın kalplerinde her zaman bir yadsınamaz Türkiye sevdası yatar.

Memleketteki insanımız veya Türkiye'deki göçmenler, ayrı ayrı ele alınırsa, kendi aralarında güçlü bir bütünleşme ve dayanışma eksikliği apacık hissedilmekte.

Bulgaristan'daki son seçimler esnasında, göçmen camiası yeniden bir diriliş belirtisi sergiledi. Demek ki, arzu ettiği anda rüştünü ispatlayabiliyor. Bu kitlenin çok daha güçlü olduğunu gizlememize hiç gerek yok.

Yıllar boyu, Türkiye'nin demokrasi geleneğinden beslenen bir toplumuz. Kimseyi korkutmaya niyetimiz yok. Bizler artık üzerimizdeki ölü toprağının verdiği eziklikten ve cesaretsizlikten kurtulmalıyız. Kimseden bir eksik yanımız bulunmuyor, hatta artılarımız fazla. İki devlet ve iki dere arasında bize biçilen şamar oğlanı rolünden sıyrılıp gerçek gücümüzü göstermeliyiz...

Şimdiki Bulgaristan topraklarında doğup yetişen Türklerin resmi milli bayrağı, vatandaşı olduğumuz devletinkidir. Her zaman bu bayrağa ve devletin bütünlüğüne karşı saygı besledik; fakat sadece bizim etnik toplumu simgeleyecek bir bayrağımız veya flamamız kabul görmedi. Halbuki eski zamanlardan beri her toplumun, kabilenin ve ailenin bayrağı olmuştur.

Bayrak, bir ülkenin bağımsızlığını simgeler ve bir ulusun milli değerlerini yansıtır. Bir azınlık toplumunun sembolik bayrağı veya işareti ise üyeleri arasında aidiyet duygusunu canlı tutar; birliği pekiştirir; geçmiş ile gelecek arasındaki bağı canlı tutar...

Komünist rejimi yıktıktan sonra güzel bir sembolümüz oluşmuştu, zeytin dalı ve beyaz güvercin simgesi aslında bizim toplumu yansıtıyordu; ama son dönemde pek kullanılmaz oldu ve rafa kaldırıldı.

Burada bayraklardan ve sembollerden dem vurarken, sadece Bulgaristan'daki Türklerden bahsetmiyorum. Sonuçta göçmeni ve gurbetçisi, bizler hepimiz kardeşiz, hepimizin ecdadı Rodoplar'da veya Tuna boylarında yatmakta.

Şu an resmen tanımlanmamış bir toplumuz, adeta resmi varlığımız kitap üzerinde yok. Hedef ve amaçlarımızı belirlemeliyiz. Bulgaristan'daki Türk etnosu resmen tanınmalı. Topluluk olarak resmiyet kazanmalı.

Bizim yeniden yapılanmamız ve isimlendirilmemiz şart olmuştur. Bunun için başlangıç ise bir Milli Kurultay düzenlenmesi ile olur. Bu süreç içinde mevcut siyasi oluşum yer almış olsa bile, milli meselelerimizin önünü açarken, siyasetten bağımsız hareket edilmeli; çünkü şimdiye kadar siyasilerin öncülüğündeki her bir toplumsal teşebbüs başarısızlıkla noktalandı. Bunun en bariz örneği azınlık statüsü için başlatılan imza kampanyasıdır...

Bulgaristan'daki Türk Topluluğu, istikbalini ve geleceğini, kendisi seçmeli ve tayin etmeli. Bir tek bu şekilde, bundan sonraki süreçte ise diğer demokratik ve temiz unsurlar ile ortaklaşa, bu ülkeyi düzlüğe çıkarmak olmalı...         

Bu süreç zarfında Türkiye'deki göçmen camiasına da büyük sorumluluklar düşmekte. Avrupa Birliği'nin çeşitli ülkelerine yerleşmiş olan kardeşlerimizin de büyük katkıları olabilir.

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
28Mar

Ah zalim Solingen, ah!

25Mar
09Mar
05Mar
01Mar