Mümin TOPÇU

Milli ve insani duygu farkındalığı

Mümin TOPÇU

Geçenlerde İstanbul merkezli bir sivil toplum kuruluşu bol keseden ve medyatik bir şekilde ödüller dağıttı.
Güya, bu şekilde Balkanlı insanını onurlandırıyordu ve Türk kültürüne hizmet vermiş bazı popüler isimlere armağanlar sunuluyordu.
Doğal olarak, gözlerim ödül kazananlar listesinde, Bulgaristan topraklarında yetişmiş ve oradaki Türk azınlık toplumunun gerçek ve sevilen bir sanatçısını aradı.
Günümüzde ve tarih boyunca, sayısal olarak en fazla Türkün, bu Balkanlar devletinde yaşamasına rağmen, bizim toplumla hiç alakası olmayan, bizleri yakından hiç tanımayan, ya da bizlere karşı ön yargılı birileri, nedense ödüle layık başarılı bir Türk kardeşimizi “bulamamışlardı”. Birisine ödül verilmişti; ama kendisi bizden değil, bunu tören esnasında sergilediği sahne performansıyla, yabancı bir dilde şarkı söyleyerek yansıtmış oldu. Türk azınlık toplumunun ve Türk kültürünün içinden çıkmayan birisine, Türk kültürüne hizmet ödülü vermenin ne anlam taşıdığı bana yabancı…
Birileri bizim has kültürel kimlik zenginliğimizle adeta dalga geçiyordu. Buna benzer onur kırıcı ve küçümseyici bir sürü hal karşısında, büyük bir toplum olarak bizler nedense her zaman suskun kalmayı tercih etmekteyiz.
Son yıllarda bazı kültürel geleneklerimizden tamamen uzaklaşıp yabancı limanlara sığınır olduk. Bu şuursuz ve af edilmez ihanetin akabinde, uğradığımız kültür erozyonu, bizleri süratle toplumsal bir felakete doğru sürüklemekte.
Toplumsal duyarsızlığımızın sayesinde, Türkiye’de doğma ve büyüme göçmen çocukları ve torunları bile “çalga kültürünün” birer esiri oldular.
Geçen hafta, Bursa’da yaşayan Dadaşlar, festival niteliğinde yöresel bir fuar tertiplediler. Ben de ziyaret ettim ve bir kere daha Erzurumlu kardeşlerimizin vatan ve bayrak sevdasına hayran kaldım. Beş gün boyunca, sahnede onlarca ses sanatçısı sadece yöresel türküler söyledi, durmadan halaylar çekildi. Hatta bakımlı atlar üzerinde cirit oyunu gösterisi bile sundular…
Bu, beş gün boyunca ben ise bizim “göçmen panayırları” tabiri ile andığımız etkinlikleri, bahsettiğim Dadaş etkinliğinle kıyasladım durdum ve moralim bayağı bozuldu.
Galiba bizler, bir göçmen topluluğu tanımı içinde yer alan en önemli özelliklerin bazıları ile çoktan vedalaşmışız.
Dadaş kardeşlerimiz ile dil, köken ve inanç birliğimiz var; ama yine de onlar kadar olamıyoruz…
Atatürk’e göre “asıl olan millettir, ilham ve güç kaynağı milletin kendisidir. Bir millet için mutluluk olan bir şey, diğer bir millet için felâket olabilir. Aynı sebepler ve şartlar birini mutlu ettiği halde, diğerlerini mutsuz kılabilir”.
Sanki büyük Atatürk, burada doğrudan bizlere atıfta bulunmakta, gerçekten her topluluk; akıl ve bilim yolu ile yalnız kendi değerlerini ve çıkarlarını bulmalıdır. Bir de Türk milleti, milli duyguyu, insani duyguyla yan yana düşünmekten zevk alır derler…

Yazarın Diğer Yazıları