Kanatsız ördek misali son çırpınışlar içerisindeyiz...
Mümin TOPÇU
Bitap düşmüş, çaresiz ve öksüz bırakılmış bir toplumun gelecek vizyonsuzluğu ağırlığı altındaki ezikliğimizden bahsetmek istiyorum birazcık.
Geleceğimizi yitirdikse, o zaman ileride bizim akıbetimiz ne olur?
Acaba tamamen tüketim toplumuna mı hapsolduk ve süratla tükenmekteyiz...
Demek ki, kaderimizde bu denli aciz durumlara düşmek de varmış.
Şimdilerde kederli olacağımız yere, topyekun umursamazlık tavırları sergilemekteyiz.
Bütün limitleri tüketerek bizler toplum ve bireysel olarak tükenmekteyiz, adeta birer kanatsız ördek misali kendi çöplüğümüzde son çırpınışlar içerisindeyiz...
Güya memlekette olsun veya Türkiye'de olsun özgürlüğe kavuştuk; fakat tüketim istilası çılgınlığına uğradıktan sonra bizim yaşam biçimiz değişti diyebiliriz.
Bununla beraber kimliğimizi ve ruhumuzu da kaybettik. Benliğimizden olduktan sonra ise yabancılaştıkça yabancılaşmaktayız...
Ukrayna'daki vahşi savaşa karşı, Akdeniz'deki on binlerce mülteciyi balık istifi geçirirken, yarısını denize gömen insan tacirlerinin zulmüne sessiz kalmıyoruz mu?
Kendi toplumumuzun içeriğindeki dinamikleri tamamen görmezlikten gelmiyoruz mu?
Konsolosluk ve yabancılar pasaport şube önlerinde bir ömür tüketmiyoruz mu?
Çeşitli simsarlar tarafından soyulmuyoruz mu?
Bütün bunlara yıllar boyu ne bir ses çıkaran var, ne de imdadımıza koşup derman bulan var...
Doğup büyüdüğümüz toprakların yabancısı olduktan sonra, dünyanın dört bucağına dağıldık; ama kurduğumuz yeni yuva ve yurtlarda hiç mutlu olamıyoruz.
Sanki o bahsettiğim deniz sularına itilen insan yığınlarıyız. Burada kimseyi yadırgamıyorum; çünkü "kendim ettim kendim buldum, gül gibi sararıp soldum." şarkısı bu sefer son bir defa bizim için çalıyor...
Her adım attığımızda bizler tüketime özendirildikçe, kendi kendimizi tükettiğimizi ve zayıflattığımızı anlamıyoruz.
Yemek, içmekten ve çalgadan zevk almaktayız. Başka unsurların kültürlerine önayak olurken, yabancılaşmayı tamamen benimserken, kendi öz kültürel mirasımızdan uzaklaşmaktayız.
Görsel medya ve internet, tüketim toplumunu yönlendirmede ve manipüle etmede kullanılan en önemli araçlardır.
Son yıllarda bir takım sanal gruplar ortaya çıktı ve bazılarına on binlerce, hatta birisinde yüz binden fazla üye görülmekte.
Aslında sanal alemi rahatlıkla büyük bir pazara benzetebiliriz. Bu sefer ekranlardan sinsice hainlik ve şaklabanlık pazarlanmakta.
Toplumun bireyi - ister Bulgaristan'da yaşasın, ister Türkiye'de, resmen aldatılıyor ve kandırılıyor.
Düşünebiliyor musunuz, Bulgaristan menşeli ve aktif durumda Fetullah Terör Örgütü yararına cırıtkanlık yapana sanal gruplar var.
Bunların tek gayesi var: Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı yapmak ve Türk ırkını aşağılamak.
Bir gerçek Türk, kendi öz etnik kökeninin bu denli hor görülmesine asla izin vermemeli.
Güzel kardeşim, senin ne işin olur FETÖ gruplarında?
Paylaşım yapacak veya yorum yazacak, sanal alemde başka bir yer bulamadın mı?
Bulgaristan'daki Türklerin ne işi olur terörle ve Türk düşmanlığı ile?
Fransız bilgin Alexis Carrel: “Çağımızın medeniyeti kötü durumdadır, çünkü bu insana uygun değildir. Bu medeniyet insan tabiatına rağmen kurulmuştur” der.
Evet, çok mal mülk edindik, emekli olduk, tatile gittik, durmadan yedik içtik ve keyif çattık; ama bunların dışındaki yaşamın yabancısı olmadık mı?
Ya dinimiz, dilimiz, tarihimiz ve kültürümüzle ilgili neler yaptık?
Hiç bir şey!
İşte bundan dolayı hayatın dışına itildik, bulunduğumuz toplumlara bir türlü ayak uyduramadık.
Bulgaristan'daki Türklerin ve göçmenlerin varoluş mücadelesinin çok yakın tanığı olmamıza rağmen, halen işaret parmak ile gösterilmekteyiz ve bir suçlu gibi ikaz edilmekteyiz.
Eski egemen represiv komünist rejime karşı dişimizle ve tırnağımızla direniş gösterdik, şimdilerde ise gönüllü bir şekilde neden kendi öz değerlerimizden, bütün eski kazanımlarımızdan ve kültürel varlıklarımızdan feragat etmekteyiz?
Neden???