Diriliş çiçeği ve bizim toplumun kaderi - Mümin TOPÇU

Diriliş çiçeği ve bizim toplumun kaderi


Kırcaali ziyareti esnasında, Büyükelçimize armağan edilen bir tabloda, bu bölgede yetişen endemit türü bir çiçek vardı. Endemik bitki, dünyanın yalnızca bir yerinde yetişen bitkiye verilen isimdir.

Latince ismi "Haberlea rhodopensis," Bulgarcası" Rodopski silivryak" olan bu çiçeğin Türkçe ismini merak eden konuk diplomata, salonda bulunan ve kendilerini bölgenin kültürel eliti yerine koyan gruptan olumlu cevap çıkmadı.

Karşılarından yeniden diriliş çiçekleri grubundan bir çeşit duruyordu, fakat kimse onun Türkçe ismini bilmiyordu. Belki de, yıllar önce bu topraklarda yaşayan atalarımız, bunun adını ve bütün özelliklerini çok iyi biliyorlardı ama artık çoktan unutulmuştu.

Tamamen kuruyup, yıllar sonra yeniden canlanabilen bu mucize çiçeği, şimdi ben rahatlıkla Bulgaristan'daki Türk toplumu ile mukayese edebiliyorum.

Bizim toplum, ne zaman yeniden gerçek anlamda canlanacaktır?

Bulgaristan siyasetini yakından takip edenler bilir, artık uzun yıllardır bu ülkeyi gerçek siyasetçiler değil, korporativ güçler yönetmekte. Bunlara yerel ağızla kısacası mutra ve mafya denir.

Bu tür güçler ise hiç şüphesiz sadece bir çiçeğin değil, insanın bile öz ismini, benliğini ve geleneksel kültürünü unutmasını sağlayabilirler...

Korporatizm nedir, tarihteki yeri nedir?

Özellikle İtalyan ve Alman faşizminde, devlet birliğini ve yaşamını sağladığı düşünülen, devletin emrinde olan ve yönetimine devletin, partinin, sermayenin, emeğin ve tekniğin temsilcilerinin katıldığı "korporasyon" denen meslek birliklerinin, tüm üretim güçlerini düzenlediği siyasal bir mekanizma.

Benito Mussolini döneminde devlet yapısı korporatizm'e göre şekillenmiştir. Korporatizm tek başına diktatörlük anlamına gelmemesine rağmen, Mussolini parlamento'yu feshederek korporasyonlardan oluşan bir danışma kuruluna dönüştürmüş, yetmemiş gibi bütün korporasyonların başkanını da kendisi olarak ilan ettirmiştir...

Boyko'nun Gerb partisi ve Doğan'nın DPS partisi de birer çok tehlikeli korporativ güç oldular.

Şişi'yi de, bu sistemin sembol korku ismi olarak boşuna ön plana çıkarmadılar.

Her zaman belirttik, Doğan'ın ve Peevski'nin önderliğindeki bir "siyasi parti" artık bize dayatılamaz.

Rosents'de gördük. Bizim devlet korumamız, plajımız, yolumuz ve sarayımız var demeye getirdiler ama sadece bir hafta sonra bunların tümünden mahrum bırakıldılar...

Mafya ve mutracılık oyunları, Türklerin adabına ve kalıbına sığmaz.

DPS'nin güçlü bir örgütsel yapısı var diyeceksiniz. Olabilir, fakat bu partinin sıralarında yere alan ve yasa dışı faaliyetlerde bulunanları temizlemeye niyeti var mı?

Şimdilik derin bir suskunluk hakim.

Diriliş çiçeği gibi, herkes azınlık toplumunun kendiliğinden yeniden canlanmasını bekliyor.

Bulgaristan halkının en büyük mutraları olarak ilan edilen isimler mi bizleri yeniden diriltecek ve canlandıracak?

DPS partisinin olmazsa olmazlarından birisi, Türkiye Cumhuriyeti ile iyi geçinmekten geçiyor.

Bu uğurda yapmadıkları kalmıyor. İktidar partisi ile iyi geçinmek uğruna, Ankara'da bir çok önde gelen siyasetçiyi ara bulucu olarak devreye sokmaya çalışıyorlar.

Biz bütün bu olanlardan haberdarız, fakat DPS bir türlü toplumun arzuladığı o gerçek Türk partisine dönüşmekten kaçınmaya devam ediyor.

Başkent Sofya'daki siyaset kazanı, şimdilerde fokur fokur su kaynamakta.

Bu sıcak sular yakında birilerinin bünyesini feci şekilde haşlayabilir ama bu sefer yanığın derecesini kesinlikle tıpçılar belirlemeyecek.

Ruslar, Amerikalılar veya Almanlar, Bulgaristan'da söz sahibi olmak peşindeler ama bu ülkenin ezelden beri tek gerçek komşusu ve dostu sadece Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Bu pencereden baktığımızda, Büyükelçi Aylin Sekizkök'ün Kırcaali ziyareti çok isabetliydi.

Türkiye devleti, Bulgaristan halkına iş ve aş sağlamakla meşgul. Eğitim ve kültür alanlarında desteğe her zaman hazır olduğu belirtmekte diplomatlarımız.

Ya bizler, aramızdaki birlik ve beraberliği nasıl yeniden inşa edeceğiz?

Toplum yarısından ikiye kesilmiş karpuz misali.

100 000'den fazla seçmen, ben oyumu DPS'ye vermem diye diretiyor. Aynı partinin reytingi sürekli düşmekte...

Başka bir hususu da merak ediyorum. Ulusal ve yerel DPS liderlerine, neden çocuklarınızı ve torunlarınızı ana dilde eğitim için teşvik etmiyorsunuz, ya da Türkçe derslerine girmelerine izin vermiyorsunuz, sorusu yönetilmiş olsa, acaba, ne gibi cevaplar alınır.

Herhangi bir olumlu cevap gelmez. Kimsenin ne yüzü kızarır, ne de ruhu incir. Bundan tamamen müsterih olunuz, fakat o zaman ana dilimize bir dirhem özen göstermeyen ve onu yüceltmeyen DPS liderlerinin "emisarları" neden gece gündüz Ankara kapılarının önünde yatmakta?

YAZIYI PAYLAŞ!