Cambazov'dan sonra, Laz İsmail'i başımıza dikecekler - Mümin TOPÇU

Cambazov'dan sonra, Laz İsmail'i başımıza dikecekler


Geçenlerde ABD'den gelen bir mektubu paylaştım, bunu kaleme alan kişi, eski DPS milletvekili Miroslav Dırmov'un oğlu Hristian Dırmov'tu.

Bilindiği gibi, Miroslav Dırmov, yıkılan eski represiv komünist rejimin kadrolu bir istihbarat subayıydı. Acaba, bizim Türkleri çok sevdiği için mi, DPS milletvekili olmuştu? Hiç sanmam!

Aynı bu Bulgar istihbaratçı, kimin damadı oluyor biliyor musunuz? Kendisi meşhur eski Türkiye Komünist Parti Genel Sekreteri İsmail Bilen'in öz damadıdır. Vaktinde, bu DS subayı, görünürde eğitimini yükseltmek için Doğu Berlin'e gönderiliyor, fakat gerçekte ona verilen görev ise Laz İsmail'in kızı ile tanışıp yakınlaşmasıdır...

Verilen görev başarıyla noktalanıyor; çünkü Miroslav Dırmov, parti liderinin kızıyla tez elden nikah kıyıyor ve böylece meşhur komünistin ailesine girmeyi başarıyor.

Demek ki, Sovyet Rusya istihbaratı, Komünist Enternasyonal'ın tanınmış bir liderlerini bile yakından takip ediyormuş.

DS subayı Miroslav Dırmov, 1989 yılındaki rejim değişikliğinden sonra, sırasıyla DPS ve BSP'den milletvekili oluyor, daha sonraki yıllarda ise ABD'ye yerleşiyor ve burada vefat ediyor. Sanırım oraya sadece Amerikan üniversitelerinde psikoloji dersleri vermeye gitmemiştir...

Oğlu Hristian ise ABD'ye geldiğinde henüz 15 yaşında bir delikanlıdır, artık orası onun vatanı oluyor.  Gerçi, kendisinin DPS liderine hitaben mektubunda sarf ettiği sadece bir cümle dikkatimi çekti.

"Dedem İsmail Bilen, geçen asrın ikinci yarısında, Bulgaristan Türklerinin arasında en etkin kişilerinden birisiydi, demeye getiriyordu küçük Dırmov.

Torun Hristian, dedesi ile gurur duyabilir; fakat kendisini naftalinden çıkarıp Bulgaristan'daki Türk toplumunun tepesine oturtma cabası beyhudedir, çok yanlıştır.

İsmail Bilen'in bizim topluma herhangi bir olumlu katkısı olmamıştır, kendisi Moskova'da veya Doğu Berlin'de, komünist ideoloji uğruna çalışmış olabilir. Dönem dönem Bulgaristan'da da gizli çalışmalar yürütmüş olabilir; fakat bizim toplumun üzerinde bir yararlı ve pozitiv etkisi olmamıştır; ancak zararlı ideolojisinin bizlere sağladığı derin yaraların sancısı günümüze dek içimizi sızlatmakta...

Bütün bunları neden anlatmaktayım?

Son yıllarda bazı karanlık odak merkezleri sahte kahramanlar üretme gayretlerine girişiyorlar. Halbuki, bizim sahtekarlığa ve ikiyüzlülüğe, yalana ve dolana hiç ihtiyacımız bulunmuyor, bunlara karnımız tok.

Gerçek kahramanlarımız unutturulmaya çalışırken veya gizli tutulurken, bizler gidip uyduruk şahısların anısı önünde diz çökmeyiz. Bunu yapmayın, efendiler! Çok ayıp ve büyük günahtır!

Bizim toplumun, ismen tanıdığı veya isimsiz fazlasıyla kahramanı mevcut.

Nuri Turgut Adalı, Osman Kılıç, Mehmet Habil, Hüsniye Abla, Saatçi Ömer Efendioğlu, Sabri İskender, Avni Veli ve daha niceleri ilk aklıma gelenlerdir...

Geçen yıllarda, bazı STK yöneticileri merhum İsmail Cambazov'u boş yere favorize edip, önde gelen kahramanımız olarak kamunun dikkatine sunmuşlardı. Bu zat ise yarım asırdan fazla Sofya Pres Ajansı'nda ve Ateizım Propagandası gibi dergilerde, Türklüğe ve ana vatanımız Türkiye'ye karşı katı ideolojik mücadele vermişti. Geç de olsa, Sofya Pres Ajansı'nın kimin elinde bir maşa olduğunu kolayca öğrenebilirsiniz...

Son yıllardaki Bulgaristan'daki Türklerin siyasi arenadaki varlığından ve temsiliyetinden, bu yazımda adeta örnekler sunmak istemiyorum. Artık "pis elleri" "temiz ellerden" ayırt etme zamanı...


Aramızdaki bazı aymazlar işte değindiğim bu tür gerçeklerin yerine sahtekarlıklara prim vermeyi tercih ediyorlar...

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI