Mümin TOPÇU

Bir dergi Filibe'de nöbet tutmakta...

Mümin TOPÇU

Bursa'dan Filibe'ye ulaştığımda sabah olmak üzereydi. Henüz çok erkendi, otogar civarında kimsecikler görünmüyordu, bu saatte karşıdaki tren garı da tenha ve ıssızdı.

Uykum kaçmıştı, gidip bir otele yerleşmek yerine, gece karanlığında biraz yürümek niyetine sokakları arşınlamaya koyuldum...

Hangi sokağın nereye çıktığını pek bilmeden, epey bir zaman yavaş yavaş dolaştım durdum. Bir takım küçük tepeciklerin kenarlarından geçtim, çeşitli parkları yararak hep yürüdüm. Herhangi bir ayyaşlarla hiç karşılaşmadım, ortalıkta başıboş dolaşan tek bir köpeğe bile rastlamadım...

Saat beşe doğru, sokak ve caddeler, temizlikçi Roman kadınları ile doluştu. Aralarında Türkçe konuşuyorlardı ve elerindeki süpürgeler ile ağaçlardan yerlere düşmüş yaprakları temizliyorlardı.

Şehrin merkez caddesinde epey yürüdükten sonra, tamamen bir rastlantı eseri, tam da  karşıma büyükçe bir cami siluetinin belirmesi benim için heyecan verici bir sürprizdi.

Bayağı yorulmuştum, adımsayarım 28 bin adım geçtiğimi gösteriyordu. Sarışın saçlı bir kız, Cuma Camii'nin zemin katındaki kahvehanenin önündeki masaları düzenliyordu. Hüdavendigâr Camii olarak da bilinen bu yapıt, Sultan I. Murad (1369-1389) dönemin bir eseridir.

Sarışın kıza selam verip iç salona kuruldum. Ben ilk müşterisiydim. Kahvaltılık için sadece su böreği vardı, bildiğimiz Türk çayı ise henüz tamamen demlenmemişti. Deminin kıvama ulaşmasını beklemeye kararlıydım, bu arada bir fincan Türk kahvesi ve su böreği ısmarlamayı da ihmal etmedim.

Birazdan küçük kahve fincanı önümde tütüyordu, böreğim de sımsıcaktı. Bir anda keyiflendim ve yorgunluğum geçti, sanki Bursa'nın Kapalı Çarşısı civarında bir yerdeydim.

Kahvemi yudumlarken, sokakta ani bir hareketlik başladı. İnsanlar hızlı hızlı bir yerlere gidiyorlardı, 3-4 kişi benim oturduğum kahvehaneye de daldı. Türkiyeli oldukları besbelliydi, hepsinin yüzlerindeki sıcak ve samimi tebessüm belirtisi çok hoşuma gitti, sanki içimde hoş bir seda oluştu. Küçücük bir yerceğiz, adeta Türklerin uğrak yeri olmuştu. Ana vatan sınırları dışarısında da  bazen insanlar, kendi evindemiş gibi bir hisse kapılabiliyor. Aynı zamanda biraz da hüzünleniyorsun; çünkü cami minaresinden hiç ezan sesi gelmiyor; fakat yakındaki kilisenin çan sesini duyabiliyorsun...

***

Akşama kadar boş vaktim vardı. Biraz şehir içinde gezip tozacaktım. Aslında buraya, Filibe'de çıkan Nöbettepe dergisinin beşinci yılı jübilesi için gelmiştim.

Etkinlik, Türkiye Cumhuriyei'nin Filibe Başkonsolosluğu patronajlığı altında gerçekleşecekti.

Bir hayli zaman cami kahvehanesinde dinlendikten sonra, şehir turuna çıktım. Akşam olduğunda ise Filibe Radyosu'nun yolunu tuttum. Kapıda beni, Nöbettepe'nin Genel Yayın Yönetmeni Kadriye Cesur ve Genel Koordinatör Şenar Bahar karşıladılar.

Yavaş yavaş radyonun konser salonu dolmaya başladı. Ayaküstü birkaç eski dostumla sohbet etme fırsatı yakaladım. Aziz Taş, Evdokiya Borisova, Anton Baev, Behrin Şopova ve Yordanka Bibina gibi tanıdık simaların gözlerinde pür neşe ve mutluluk okunuyordu. Besbelliydi ki, azimli ve yorucu bir çalışmanın başarı öyküsü ile yüzleşiyorduk...

Sahneye çıkan bir sürü konuşmacı, bu otantik ve çok farklı dergi için superlatiflerini aktarırlarken, ben ise derin ve hüzünlü düşüncelere kapılıp gitmiştim.

Bulgaristan'daki Türk toplumu, artık kendi dilinde gerçek bir edebiyat ve kültür dergisine kavuşmuştu.

Halbuki, bu ülkede düne kadar ana dilimizde konuşmak bile yasaktı.

Bazı şairlerimiz özgürlük namına kendilerini canlı canlı yaktılar, başkaları ise yıllarca hapishane damlarında çürümediler mi?

Başkonsolosumuz Sn. Korhan Küngerü'nün, kısa ve öz konuşmalarından bizim toplumun kültürel dinamiklerini yakından takip ettikleri anlaşıldı.

Salonu dolduranların çoğu Filibeli Bulgarlardan oluşuyordu. Bu ise olumlu yönde gelişmekte olan Bulgar- Türk dostluğunun başka bir açık göstergesiydi.

Nöbettepe dergisi iki dilde çıkmakta ve onun sayfalarında Bulgar asıllı şair ve yazarların eserleri de yer bulmakta.

Bu güzel ve anlamlı gece, Türkiyeli iki başarılı genç sanatçının verdiği konserle son buldu.

Son günlerde, Bulgaristan Büyükelçisi  Sn.Angel Çolakov, Ankara ve İstanbul'da Sofya Operası'nın muhteşem gösterilerini düzenlerken, Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu Sn. Korhan Küngerü ise kısa zamanda popülerlik kazanan bir derginin jübilesini organize ediyordu.

Sofya Operası, İstanbul'daki temsilini iki bin seyirci önünde gerçekleştirdi, Filibe'deki etkinlik salonu da seyirci ile dopdoluydu.

İşte bu şekilde, yakın komşuluk ilişkileri içinde bulunan iki devlet arasındaki kültürel ve dostluk bağları daha da güçlü bir şekilde pekiştirilmekte.

Büyük Mustafa Kemal Atatürk, ne demişti: "Yurta sulh, cihanda sulh!"

Yazarın Diğer Yazıları