
Ana baba konusunu ' silkeledim'
Sabri CON
Ana Baba ve Ötesi
Balkanlar ülkesi Bulgaristan’da bir Türk evlâdı olarak dünyaya geldim.
Beni doğuran kadına ana, erkeğe de buba dedim.
Anamın anasına anne, annemin anasına da nine dedim.
Anamın da babamın da babasına Kocaba (kocababa) derken onların babalarına da dede dedim.
Aynı ana babadan olan erkek büyüğüme aga, küçüğüme kardaş (gardaş, gadaşım) dedim, kız büyüğüme de abla, küçüğüme aynı şekilde kardaş dedim.
Anamın ablasına veya kız kardeşine tete (teyze), babamınkilerine de hala dedim.
Dayımın veya amcamın eşine inge dedim…
Yanlış mı? Ee, Balkanlı değil miyiz, böyle öğrettiler bizi.
Okula gitmeye başlayınca işler biraz değişti. Bubamıza baba, ingemize yenge demeliymişiz. Erkek olsun kız olsun, büyüğümüze de küçüğümüze de kardeş diyecekmişiz. Tete yerine de teyze. Kocaba (veya abba) demek de yanlışmış filan…
Daha çok büyüdük, daha çok okuduk, ama ana vatan Türkiye’ye yerleştiğimizde kafalarımız allak bullak oldu.
Bir komşu kadın, sokakta oynayan bir göçmen çocuğuna “Bir daha ana buba diye bağırdığını işitirsem dilini koparacağım” deyince bizim sigortalar attı.
E, nabacan, ister istemez İstanbul ağzına uyacaksın.
Biraz zor oldu ama oldu oluyor işte. Artık ana yok, anne var. Bizim bildiğimiz anne, ana anne (ağızlarda ananne, babanne) oldu.
Nine nerelerde kaldı bilemiyorum. Ya, arkadaş! Benim anamın anası anne annem (bitişik yazılmalı ama TDK izin vermiyor) ise babamın babası neden baba babam (bababa) değil de dedem oluyor?
Bunu kafam almıyor. Biz, Balkanlılar, dede, nine denildiğinde üçüncü (hatta dördüncü) sıradaki yakınımızı anlarız.
Genç yaşımda torunlarıma bana dede demeyi öğrettiler. Ben o zaman halimden ürktüm. Dede denilmem için en az yetmişlik, saçlı sakallı, beli bükülmüş, eli bastonlu birisi olmalıydım. Neyse ki, artık 35-39 yaşlarında dedeler görmeye de alıştık biz.
Demek ki, Karamanoğlu torunlarıyla Osmanlı torunları arasında bu tür farklar olabiliyormuş.
Olsun. Ama anne anne’nin olduğu yerde baba baba’nın, hatta dede dede’nin olmaması (TDK açısından) canımı sıkıyor.
Ağa (aga), abi, abey, ağabey (doğrusudur) kelimelerini doğru anlamayı ve yazmayı da neredeyse % 95’imiz öğrenemedi.
Ha, bir de (İstanbullu da olsan) durumlara göre ana, anam, deniliyor ve yazılıyor.
Anayasa, anayol derken neden anneyasa ve anneyol demiyoruz, bu da bir tür şenlik olurdu…
Kafanızı oldukça karıştırmayı başardımsa ne mutlu bana!
Ama bu konuyu “silkelemek” önemliydi.
Anadolu’da eski göçmenlerin bulunması nedeniyle İstanbul ve Balkanlılar arasında “uyumsuzluk” ne zamana kadar sürer, bu da bir bilmece.
Biz, biz olalım, Anadolu (ve Balkanlar) ağzını unutmayalım, ama İstanbul ağzına (daha doğrusu TDK’na) saygımızı asla yitirmeyelim.
Yaşasın dünyanın kıskandığı dilimiz Türkçe’miz!