
Meloni'den Sumud Filosu çıkışı: Free Palestine – Özgür Filistin'e beş kuruşluk faydası yok
Ömür ÇELİKDÖNMEZ
Meloni’den Sumud Filosu çıkışı: Free Palestine – Özgür Filistin’e beş kuruşluk faydası yok
İtalya’da Gazze’ye insani yardım filosu ile ilgili tartışmalar ve protestolar, 2024 sonundan itibaren ciddi bir gündem oluşturdu. 21 Eylül 2024’te Roma’da yaklaşık 4.000 kişi, “Filistin’de soykırım var” diyerek hükümetin politikalarını ve İsrail’in Batı Şeria ile Lübnan’daki eylemlerini protesto etti.
2025’in ilk yarısında, özellikle Roma ve Milano’da kitlesel gösteriler arttı. 7 Haziran’da muhalefet partileri öncülüğünde düzenlenen yürüyüşe yaklaşık 300.000 kişi katıldı; sloganlar “Katliamı durdurun, suç ortaklığı durdurulsun” şeklindeydi. 18 Haziran’da aktivistler, Roma’daki İsrail büyükelçiliği önünde ve Milano’da Piazza Duomo’da protestolar düzenleyerek, Gazze’deki eylemleri “soykırım” olarak nitelendirdi. 22 Eylül’de ise öğrenciler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları demiryolu seferlerini ve limanları aksatarak, Roma, Milano, Bologna, Napoli ve Floransa’da kitlesel yürüyüşler gerçekleştirdi.
Hükümet cephesinde ise Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, yardımların Kıbrıs üzerinden Kudüs Latin Patrikhanesi’ne ulaştırılmasını önerdi. Başbakan Giorgia Meloni ise yardımların güvenli yollarla saatler içinde iletilebileceğini belirtti ve filoya yönelik eylemlere karşı kolektif sorumluluk çağrısında bulundu. New York’ta yaptığı açıklamada muhalefeti, Filistinlilerin acılarını hükümetine saldırmak için kullandıkları gerekçesiyle eleştirdi.
Gazze’ye hareket eden insani yardım filosu, insansız hava araçları tarafından defalarca hedef alındı ve bir İtalyan gemisinin vurulması, hükümetin bölgeye iki askeri gemi göndermesine yol açtı. Bu gelişmeler hem Filistin yanlısı protestoları körükledi hem de Meloni’yi zor durumda bıraktı. Başbakan, planlanan genel grev öncesinde filo aktivistlerini sert bir dille eleştirerek, “Free Palestine hareketi Filistin halkına hiçbir fayda sağlamıyor” dedi.
Küresel Sumud Filosu üzerine Meloni’nin açıklaması: “Yardım maskesi altında siyasi oyun”
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Küresel Sumud Filosu’nun Filistin halkına bir fayda sağlamadığını öne sürdü ve filoya katılan, İsrail tarafından yasa dışı alıkonulan İtalya vatandaşlarının ülkeye dönüşü için gerekeni yapacaklarını söyledi. Meloni, operasyonu tehlikeli ve sorumsuz olarak nitelendirerek, bunun ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi’ndeki krizi sona erdirme planının görüşüldüğü hassas bir dönemde gerçekleştiğini vurguladı.
Başbakana göre Küresel Sumud Filosu “insani nedenlerle kurulduğunu iddia ediyordu”, ancak sonrasında insani nedenlerle değil, deniz ablukasını delmek için hareket ettiği ortaya çıktı. Zaten bambaşka bir şeye dönüştü. Ayrıca, gerçekten insani nedenlerle olsaydı bu yardımı güvenli bir şekilde ulaştırmak için yapılan sayısız öneri kabul edilirdi.
Başka bir deyişle Meloni, filonun İsrail deniz ablukasına meydan okumak için insani bir görev kisvesi altında hareket ettiğini savundu. Ona göre muhalefet, İtalya'da bulamadığı siyasi temaları Filistin’de arıyor. Bu bağlamda kendisine yöneltilen kişisel saldırıların şiddetini kınadı. Muhalefet temsilcilerinin onu “ellerinde kan” ve “katil” olmakla suçladığı bildiriliyor; bu kelime seçiminin, Meloni’nin muhalefet lideri olduğu dönemde asla kullanmadığı iddia ediliyor.
Meloni neden böyle düşünüyor neden böyle konuşuyor?
İç siyasetteki muhalefet tepkilerini İtalya açısından doğru bulmadığı ortada. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin Küresel Sumud Filosu’na karşı çıkışını anlamak için birkaç eksen öne çıkıyor: İtalyan iç siyaseti ve muhalefetin pozisyonu, Avrupa Birliği içindeki jeopolitik dengeler, Roma Katolik Kilisesi’nin resmi tutumu ve son olarak İngiltere’nin Filistin meselesinde inisiyatif üstlenmesinin yarattığı enerji jeopolitiği boyutu.
Öncelikle iç siyasete bakıldığında, İtalya’da sol muhalefet (Demokratik Parti ve Beş Yıldız Hareketi) uzun süredir Filistin meselesine daha sempatiyle yaklaşan bir çizgi izliyor. Bu partiler, sivil girişimlerin insani yardım boyutunu öne çıkararak, Filistin halkına destek verilmesi gerektiğini savunuyor.
Dolayısıyla Meloni’nin Küresel Sumud Filosu’na karşı çıkışı, muhalefet tarafından “insani dayanışmaya sırt çevirmek” ve “İtalya’yı Washington-Tel Aviv hattının gölgesine sokmak” şeklinde eleştiriliyor. Ancak Meloni, bu tepkileri göze alıyor; çünkü kendi tabanı ve sağ-milliyetçi seçmen için güvenlik ve düzen, Filistin yanlısı dayanışmadan daha önemli bir siyasi sermaye.
Avrupa Birliği içindeki jeopolitik dengeler…
Avrupa Birliği içindeki jeopolitik dengeler de bu kararın arka planını oluşturuyor. AB içinde Filistin meselesinde derin görüş ayrılıkları var. İspanya, İrlanda ve Belçika gibi ülkeler daha eleştirel bir İsrail politikası benimserken; Almanya, Avusturya ve Çekya gibi ülkeler İsrail’e açık destek veriyor.
İtalya, Meloni döneminde bu ikinci gruba yakın durmayı tercih ediyor. Bunun ardında hem ABD ile uyumlu hareket etme isteği hem de Doğu Akdeniz’de güvenlik ve enerji dengelerinde İsrail’le iş birliği beklentisi yatıyor. Küresel Sumud Filosu’na mesafe koymak, İtalya’yı “AB’nin İsrail karşıtı blokuna” savrulmaktan koruyor ve Berlin-Varşova hattıyla aynı çizgide tutuyor.
Roma Katolik Kilisesi’nin resmi tutumu…
Roma Katolik Kilisesi’nin resmi tutumu ise bu noktada daha farklı. Vatikan ve yeni seçilen Türkiye Ermenisi Robert Francis Prevost Papa Leo XIV, Filistin meselesinde önceki Arjantinli bir rahip ve Cizvit tarikatının üyesi Papa Francis gibi Gazze’deki sivil ölümlerden duyduğu kaygıyı dile getirirken İsrail’in güvenlik hakkını da reddetmiyor.
Yani Kilise ne Filistin yanlısı sokak hareketleriyle ne de İsrail’e tam angaje tutumla tam anlamıyla örtüşüyor. Meloni’nin Küresel Sumud Filosu’na karşı çıkışı, Kilise’nin “insani yardım engellenmemeli” çizgisiyle aslında çelişmiyor. Çünkü insani yardımı İtalyan Hükümetinin aracılığı ile ulaştırmaktan söz ediyor. Ancak Meloni’nin önceliği dini merkezli etik kaygı değil, reelpolitik güvenlik hesabı. Dolayısıyla Vatikan’ın “barışçıl yardım girişimlerini destekleme” tavrı ile hükümetin sert devletçi refleksi arasında belirgin bir ayrışma mevcut.
İngiltere’nin inisiyatif üstlenmesi ve enerji jeopolitiği…
Bunun yanında İngiltere faktörü de Meloni’nin tutumunu etkiliyor. Son dönemde Londra, Filistin meselesinde şaşırtıcı biçimde daha aktif bir diplomasi yürütüyor. “İnsani yardım koridorları” ve “Gazze’nin yeniden inşası” gibi başlıklarda inisiyatif alan İngiltere, Avrupa’daki boşluğu doldurmaya çalışıyor.
Bu durum, İtalya açısından rahatsız edici. Çünkü Roma, Doğu Akdeniz’de enerji transit merkezi olma hedefiyle hem Afrika’dan hem de Ortadoğu’dan gaz ve petrol akışlarını kendi üzerinden Avrupa’ya taşımak istiyor. İngiltere’nin bu alanda diplomatik etkinlik kazanması, İtalya’nın “enerji kavşağı” rolünü gölgeleyebilir.
Dahası, Londra’nın Washington’la yakın hareket ederek AB dışında bile Ortadoğu’da etkinlik kazanması, Meloni’nin ABD’ye paralel çizgisini tali yani ikincil hale getiriyor. Böylece İtalya, dış politika kredibilitesi açısından geri planda kalıyor.
Meloni’nin Küresel Sumud Filosu’na karşı çıkışı bu noktada sadece İsrail yanlısı bir tutum değil; aynı zamanda İngiltere’nin “insani diplomasi” üzerinden Doğu Akdeniz’de enerji-politik etki alanı kurma çabasına karşı bir refleks. Roma, Londra’nın bu hamlesini, kendi Doğu Akdeniz ve Afrika stratejilerine dolaylı bir meydan okuma olarak algılıyor.
Meloni’nin tutumu üç boyutlu okunmalı!..
İçeride muhalefetle gerilim pahasına kendi tabanını konsolide etmek, AB içinde İsrail yanlısı blokla uyum sağlayarak jeopolitik dengeye oynamak ve İngiltere’nin Filistin meselesi üzerinden enerji jeopolitiğinde rol kapmasını engellemek. Kısacası; Meloni, sadece Filistin’e değil, aynı zamanda Londra’ya da karşı bir pozisyon alıyor; bu da İtalya’nın Doğu Akdeniz’deki enerji merkezli stratejik vizyonunun korunmasıyla doğrudan ilgili.
Gazze ekseninde Türkiye’nin çıkmazı, İtalya’nın pragmatizmi...
Türkiye’nin Gazze politikasını, İtalya hükümetinin izlediği strateji üzerinden okumak, Ankara’nın yaşadığı açmazları daha net görmemizi sağlayabilir. Türkiye, uzun süredir Filistin davasını güçlü bir biçimde sahiplenen, söylem düzeyinde en sert çıkışları yapan aktörlerden biri.
Erdoğan yönetimi, Gazze’yi yalnızca insani bir kriz değil, aynı zamanda İslam dünyasında Türkiye’nin liderlik iddiasını pekiştirecek bir sembol olarak değerlendiriyor. Ancak bu yüksek tondaki politika, sahada somut sonuç üretmekte zorlanıyor. Arap ülkeleri, özellikle Mısır ve Körfez, Gazze konusunda fiilen belirleyici aktörler olurken Türkiye çoğu zaman sembolik bir destekçi konumunda kalıyor.
Bu noktada önemli bir ayrım yapılmalı!..
Gazze meselesi özünde din odaklı değil, siyasi ve jeopolitik bir krizdir. Ancak Türkiye, insani duyarlılığının yanı sıra konuya “İslam kardeşliği” perspektifinden bakıyor. Bu yaklaşım, Ankara’nın Ortadoğu’daki Arap ülkeleri üzerinde “Gazze kartı” üzerinden nüfuz kurma arzusunu besledi. Fakat bu politika, sahada beklenen etkiyi yaratmadı. Çünkü Arap rejimleri, Filistin konusunda Türkiye’nin söylem üstünlüğünü paylaşmaya yanaşmadı ve Ankara’nın bölgesel liderlik iddiasını çoğu zaman görmezden geldi.
Türkiye açısından en önemli açmaz, enerji jeopolitiği ile Filistin dayanışması arasındaki gerilimdir. Doğu Akdeniz’de doğal gaz denklemleri giderek İsrail merkezli gelişirken, Ankara’nın Filistin yanlısı duruşu, enerji diplomasisinde elini zayıflatıyor. İsrail’le doğal gaz iş birliği ihtimali her yeni kriz dalgasında gölgeleniyor. Buna ek olarak, Türkiye’nin Batı karşısında yüksek perdeden dile getirdiği Filistin söylemi, ABD ve Avrupa Birliği nezdinde karşılık bulmuyor; bu da Ankara’nın diplomatik manevra alanını daraltıyor.
İtalya ise farklı bir yol izliyor; Giorgia Meloni hükümeti, iç siyasette muhalefetin eleştirilerine rağmen İsrail yanlısı çizgiye sadık kalıyor. Bunun nedeni Roma’nın önceliğinin enerji güvenliği ve Avrupa Birliği içindeki jeopolitik uyumu korumak olması. İtalya, Gazze konusunda risk almayı tercih etmiyor, yüksek sesli idealler yerine pragmatik bir strateji izliyor. Dahası, İngiltere’nin Filistin meselesinde inisiyatif alarak Doğu Akdeniz enerji denkleminde öne çıkmasından rahatsızlık duyuyor; çünkü bu durum İtalya’nın enerji kavşağı olma iddiasını gölgeleme potansiyeli taşıyor.
Son tahlilde ise asıl oyun kurucu Batılı ülkeler oluyor. ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri, Gazze krizini insani bir mesele olmaktan ziyade Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını kontrol etmenin bir aracı olarak görüyor. Bu nedenle Türkiye’nin dini ve insani duyarlılık merkezli yaklaşımı, Batı’nın enerji jeopolitiği eksenli çıkar stratejileriyle çakışıyor.
Türkiye’nin Gazze politikasının açmazı, bölgesel liderlik söylemi ile enerji ve diplomasi gerçekliği arasındaki çatışmadan doğuyor. İtalya’nın izlediği yol, bu açmazı pragmatizmle aşarken; Türkiye, insani duyarlılıkla İslam kardeşliği söylemini harmanlayan yaklaşımıyla idealler ve çıkarlar arasında keskin bir ikilem yaşamaya devam ediyor. Hamaset zamanı değil. Dost acı söyler, maalesef benim zaviyemden durum bu!