Bir varız, bir yokuz...
Devrik lider Todor Jivkov, kürsülerden "Bulgaristan'da Türk yok!", diye bağıra bağıra haykırıyordu; ama Rodoplar ve Deliorman köylerinde olup bitenleri anlatırken, kısık sesle bir takım "Türk köylerinden" bahsediyordu...
Türklerin "yaşamadığı" bir ülkede, Türk köyleri olabilir mi?
Anayasaya göre, 1947 yılından sonra Bulgaristan'da hiç Türk "kalmamış"...
O yıla kadar ise mevcut yasalar Türkleri tanıyor ve koruyormuş.
Ben bile hatırlıyorum, eski kimlik, diploma, ehliyet, nikah, doğum ve başka evraklarda, etnik aidat olarak daima "Türk" ibaresi yer alıyordu.
Bir varız, bir yokuz...
Bu gün, ülkemizde resmen hala "Türk yok", ama Meclis kürsüsüne kulak verdiğimizde, "O partiye, Türkler oy veriyor!" gibi cümleler duymaktayız.
Ya da "Bulgaristan'da Türk partisi yok! Tüm partiler, Bulgar partisidir. Burası Bulgaristan", denmektedir...
Bir varız, bir yokuz...
Kim sorarsa, ülkemize "demokrasi" geldi.
Kim sorarsa, Türklerin hak ve özgürlüklerini koruyan siyasi bir güç var.
Türklerin "yaşamadığı" bir ülkede, kimlerin hak ve özgürlüklerini korumaktasınız?
Şumnu'daki "Nazım Hikmet 1881" kütüphanesinin birçok ismi olmuş - "Türk Kıraathanesi", "Şafak", "Turan Cemiyeti", "Şen Yurt", "Yeni Devir", "Türk Halk Okuma Evi Nazım Hikmet" gibi.
Türklerin "yaşamadığı" bir ülkede, nasıl Türk kültürü çalışmaları yapılabilir?
Resmi toplantılarda, bizlere şu sözlerle saldıranlar oldu: "Kim Türkçe okumak ve Türk gibi yaşamak istiyorsa, Türkiye'ye gitsin!"
Bu tür sözler sarf edenlere göre, ülkemizde Türk yok; ama organize edilen etnik festivallerinde - "Bizlere Türk folklorunu icra ediniz, Türk mutfağını tanıtınız, Türk gelenekleri gösteriniz", diyorlar.
Türklerin "yaşamadığı" bir ülkede, Türk kültürünü nasıl yansıtalım?
Bir varız, bir yokuz...