
Artık kim takar sahte Boyana mesihi…
Mümin TOPÇU
Bundan beş yıl öncesi bugün, "müzmin demokratlardan" Hristo İvanov, İvaylo Mirçev ve Dimitır Naydenov, denize açılarak Rosenest'teki sarayın önüne bir şişme bot ile aborda etmeye kalkışmışlardı.
Sabahın erken saatlerinde, buraya ülkenin çeşitli bölgelerinden yığınla beyaz şapkalı "saray savunma gücü hazır kıtalar" getirilmişti.
Doğan'ın bu yalaka ordusu, deniz sularından gelmesi beklenen "şiddetli düşman taarruzuna" karşı, iskeleye yanaşmaya çalışan küçük balıkçı teknelerini tekmeleyerek, "burası özel mülk, yanaşamazsınız", diye naralar atıp küfür etme cesaretinde bulunuyorlardı.
Acaba, "bizimkiler" kimi kimin yerinde kovuyorlardı?
Sahil şeridi, aslında umuma açık bir devlet malıydı, "Doğan'ın sarayı" diye adlandırdığımız ihtişamlı yapı ise, sinsice kullanılmakta olan karanlık güçlere, "derin devlet" yapılanması tarafından geçici kullanım için tahsis edilmişti.
Bu olaydan birkaç hafta sonra Hristo İvanov ve İvaylo Mirçev, nabız yoklamak için Bursa'ya gönderilmiştiler. Hristo İvanov'a, şu soruyu yöneltmiştim:
Artık yakın zamanda herhalde "Boyana sarayına" hücum edersiniz ve orada kümelenmiş olan münafıkları tamamen kovarsınız?
İvanov, bu soru karşısında biraz afallayıp tatminkar bir cevap verememişti. Yanımdaki dernek yöneticileri ise, başkent Sofya'dan gelen heyete, yaklaşan seçimlerde, Lütvi Mestan'ın partisi ile ortak çalışma yürütme tavsiyesinde bulunmuşlardı. Bu öneriye de sıcak bir yaklaşım sergilenmemişti.
Bundan tam beş yıl sonra, "Boyana sarayı," gerçekten sağlam ve göstermelik bir baskın yedi . Mao Zedong'a eşdeğer olan sahte mesih ise tamamen çulsuz bırakılarak sokağa atılmıştı, hem de en yakın kendi "dava arkadaşları" tarafından...
Vaktinde, Rosenets sahiline yaklaşan balıkçı teknelerini, büyük bir keyif, öfke ve hınçla tekmelemeyi, büyük bir marifet zannedenler şimdi neredeler, neden Boyana sarayını kurtarmaya koşmadılar diye hiç sormayın.
Aslında, hiçbir zaman zalimlerin kucağına oturup, onların elinde oyuncak olmayınız...
Bugünlerde, Yalova'daki o meşhur "müzenin" akıbetini irdelemekteyim. Aldığım duyumlara göre, bir yerlerde "yeni başlangıç" adı altında bir furya esmeye başlamış, acaba Yalova müzesinin duvarından sarkan ismin yerine, bir gece yarısı ansızın "incognito" bir şekilde başka bir kurtarıcı mesihin ismi mi asılacak? Bunu gidip Yalova Kaymakamına sormalıyım… Yalova Kaymakamını anmışken, sizlere bir de kısaca “Kim Takar Yalova Kaymakamını ” deyiminin hikayesi ve anlamı anlatayım.
Vaktiyle, Yalova henüz bir ilçe iken, genç, heveskar ve işgüzar bir kaymakam oraya tayin olunmuş. Vilayette resmî bir işi çıkmış, çağrılmış, İstanbul’a gelmiş. Sirkeci’de kaldığı otelin altındaki kıraathanede sabahleyin, bütün İstanbul gazetelerini gözden geçirmiş. Fakat kendisinin İstanbul’ a geldiğini bildiren bir habere rastlayamamış. Bu duyarsızlığa çok canı sıkılmış. Sonra kalkıp, yakındaki berber dükkanlarından birisine tıraş olmaya girmiş.
Berber ile kaymakam, tıraş esnasında başlamışlar dereden tepeden, havadan, sudan konuşmaya. Kaymakam bir aralık nabız yoklamak için berbere sormuş - “Yahu hemşehrim, duydun mu Yalova Kaymakamı İstanbul’a gelmiş, her halde gazeteler yarın yazarlar..” deyince berber dudak bükmüş:
“Beyim sen deli misin? Burası İstanbul, kim sallar, kim takar Yalova Kavmakamı’nı…” demiş.
Bu deyim günümüzde, itibarı, kıymeti ve yetkisi olmayan birilerini tarif için kullanılır.
Bir sözle, artık kim takar Boyana'nın sahte mesihini…