ÇALGA (TÜRKÇE ÇALGI'DAN HAREKETLE) VE ARABESK
“Müzik, en ilkel ve en etkili ideolojidir.” Yıllar önce okuduğum bir kitaptan aklımda kalan cümle...
Müzik, duyguları ve düşünceleri harekete geçiren bir toplumsallaşma (toplumsallaştırma) ve kültürleşme aracıdır.
Müzik, protest takılmanın, muhalif olmanın, isyan etmenin ve aynı zamanda teslim olmanın adıdır...
Bu nedenle olmalı ki, Sovyet döneminde Batının Truva atı oldukları gerekçesiyle Batı kökenli Rock and Roll, Heavy Metal vb tür müziklerin ülkeye girmesi ve dinlenmesi yasaklanmış, caz ise ezilen zenci halkın müziği olması gerekçesiyle sonuna kadar desteklenmiştir...
Arabesk ve Türkçe “çalgı” dan hareketle çalga, aslında hem isyanın hem de yeniden sisteme dahil olmanın, bir başka deyişle var olan kültürel değerlere katılamayan alt sınıfların veya farklı sosyal, etnik grupların yarattıkları, bu kültürle kentleşmeyi ve de sistemin parçası olmayı başarabilmesinin; kısaca geçiş kültürünün ve onun müziğinin adıdır...
Bir farkla ki, arabesk, dipten gelen bir dalga ve ezilenlerin sisteme, kurulu düzene egemen güce başkaldırısının ve isyanının adıyken, çalga tam tersine, eleştirilen sisteme dolaylı yoldan dahil olmanın, katılmanın ve biat etmenin adıdır.
Arabesk hakkını alma, çalga ise acılar karşısında teslimiyet ve geçmişi unutmanın, özellikle ekonomik sıkıntılar içinde boğulan kesimlerin, bu acılara dayanma ve katlanma aracının adıdır...
Arabesk, gerçeklikle mücadele, kavga ve var olma, çalga ise gerçeklikten kopup hayal dünyasında yaşamanın; hele hele iki kadeh rakıdan sonra bedenin ritmi ile müziğin ritminin senkronize olmasının ardından, bireyin beyninin uyuşmasının ve işkencesine küfrederken ona biat etmesinin ve teslim olmasının adıdır...
Geçmişi Osmanlı döneminde kent şarkılarına dayanan, sonrasında argo ögelerin öne çıktığı bir müzik olan ve sosyalist dönemde Sırp, Türk, Yunan ve Roman müziğinden de etkilenmesi nedeniyle Bulgar folklorunu korumak için yozlaşmış müzik olduğu gerekçesiyle yasaklanan rejim değişikliği ve özgürlüklerle birlikte 1990’lardan sonra “Kamenite Padat” yani “Taşlar Düşerken” ile yeniden güçlü bir çıkış yapan çalga, ekonomik krizin de etkisiyle, yaşama katlanmakta zorlanan kesimlerin, dinleyenlerin içini kıpır kıpır ettiren, hareketli ritmiyle Bulgarlardan çok Müslümanların ve kendini etnik açıdan farklı hisseden kesimlerin, tercih ettiği, salt Bulgarcanın kullanıldığı
ve egemen kültür ile dilin Bulgarca olduğu çalga, geniş yığınları ortak bir dil ve yeni bir kimlik, kültür etrafında toplayan protest müzikten çok protesto edebileceklerin, etmesi gerekenlerin bu duygularını ve psikolojisini manipüle eden, onların beyinlerini uyuşturan ve günümüzde, meydanlardan diskolara, düğünlerden konserlere, Bulgaristan’dan Türkiye’ye kadar geniş bir coğrafyada varlığını ve hükmünü sürdüren fırtınanın ta kendisidir...