Kendi küllerinden yeniden doğmak...
Aslında zaman bir çeşit ilaçtır. Geçiriyor, kurutuyor ve iyileştiriyor, kendi içinde bir işleyişi var. Bazen koparıp atıyor senin yapamadığını, o kendi kendine hallediyor; ama anın içinde bunu anlamana izin vermiyor. Ancak çok uzaklaştıkça fark edebiliyorsun. Sadece gerçekten sabretmek gerek. Bazen sabır için doğru motivasyon bulunamıyor ne yazık ki; ama o da çözümleniyor. İlginç bir düzenek içinde ilerliyorsun. İlerliyor olaylar dizisi… Sen her şeye, herkese ve kendine rağmen, sadece işleyişi yavaşlatabiliyorsun. Değiştirme hayaliyle geciktiriyorsun, sadece o kadar. Olacak olan bir şekilde yine de oluyor. Olacağına varıyor her ihtimal. Zorlamak yersiz, anlıyorsun. Uçuyorsun, kaçıyorsun, çakılıyorsun. Sürünüyorsun, üzülüyorsun; ama sonra bir anda bir şey oluyor, sihir gibi. O kötü enerjinin çekim alanından çıkıyorsun. Sapanın derisinde biri seni sıkıp, çekip dururken birden bırakıveriyor... Tüm o kötülüklerin atmosferini delip geçiyorsun. Kendi küllerinden yeniden doğuyorsun. Masal değilmiş, demek ki diyorsun. Olabiliyormuş olmaz dediğin her şey, en korkulu düşleri deneyimleyip en diplere düşüp, sonrasında bir dağcı gibi, kendi zirvene yeniden tırmanabiliyorsun. Bunu yaşadıklarına ve yaşayamadıklarına borçlusun... İnanılmaz bir algıda yönetiyorsun artık gemiyi, tıpkı bir kaptan gibi. Başka fırtınalara biraz daha hazır; ama yine de insancıl bir kalple… Bir Anka Kuşu uçuyor artık içinde, saçılan küllere aldırış etmeden ilerliyorsun, hafif bir tebessümle. Her şeye rağmen, herkese teşekkürler! Şimdiki beni çok sevdim ve bunu biraz da size borçluyum...