SINIRI KAÇAK GEÇTİ, SOLUĞU AVUSTURALYA'DA ALDI

Bu milliyetçi pandizçiler Nurettin'i hiç sevmezlerdi, gece ve gündüz ona karşı düşmanca tavırlar takınıyorlardı. Askerlik hayatı artık çekilmez bir hal almıştı. Bunca insanlık dışı muameleyi, kendisi asla hak etmiyordu.

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

SINIRI KAÇAK GEÇTİ, SOLUĞU AVUSTURALYA’DA ALDI

Çocukluk, okul yılları ve delikanlılık derken, on dokuzuna girdiğinde, artık askere gitme zamanı gelir Nurettin'in. Diğer gençlere de olduğu gibi, ona da ilk "Asker muayenesi " için resmi haber gelir.

Bir güz ayında, Nurettin, anne ve babasının ellerini öperek, çağrılan kasabaya, askerlik borcunu ödemek için yola çıkar. Çantasına bir şişe su, bir mis gibi kokan köy ekmeği ve askerlik listesindeki yazılanları koyarlar...

Üç aylık bir hazırlık sürecinden sonra, yani yemin ettikten sonra, artık diğer askerler gibi, Nurettin de, ülkenin herhangi bir şehrine işçi asker olarak, 24 aylık vatani görevini ödemek için gönderilir.

Nurettin'in gönderildiği kasaba ise Malko Tırnovo'dur.

Güney Bulgaristan'daki, Türkiye sınırına 10 kilometre bir mesafede olan bir şehirdir. O şehirde, tabi ki, askerler inşa edilen yeni binalarda çalıştırılmakta. Asker arkadaşlarının arasında birkaç tane de Bulgar asıllı "pandizçi" bulunmakta, bunlar kışlaya girmeden önce, işledikleri suçlarda dolayı cezaevlerinde kalmış gençlerdi. Bu milliyetçi pandizçiler Nurettin'i hiç sevmezlerdi, gece ve gündüz ona karşı düşmanca tavırlar takınıyorlardı. Askerlik hayatı artık çekilmez bir hal almıştı. Bunca insanlık dışı muameleyi, kendisi asla hak etmiyordu.

Bir gün sıva malzemesi olarak, kireç söndürmeye başlarlar. Yine o kötü askerlerden birisi Nurettin'e sönmekte olan kireç variline elini sokup, kireci karıştırmasını emreder. Nurettin, bunu yapmaz, fakat bir sürü tehditlerle korkutularak, elini sönmekte olan kirece sokmak zorunda kalır ve dirseğine kadar kolu yanar. On günlük bir hastane tedavisinden sonra, onu bir haftalık ev iznine de gönderirler.

Bu esnada aklına bir şey koymuştur. Kışlaya toplandığında, bir yolunu bulup, sınırı kaçak geçerek, Türkiye'ye sığınacaktı. Ev izni bitip, Malko Tırnovo'daki birliğine teslim olduğunda, sıra bu planını uygulamaya gelmişti.

Bir öğle vakti bir şekilde iş alanından ayrılır, şehirden bir kutu gofret alır ve güneye doğru yola koyulur. Niyeti sadece gündüzleri yürümektir. Şehrin dışına çıktığında, gecelemek için bir tenha yerdeki vilayı seçer. Orada üç gün kalır. Gofretler ve suyu bitmiştir. Gürlük ve dikenli yerlerden geçmeye mecbur kalır. Bir ara, tel örgülü bir yere ulaşır. Tellere dokunur ve elektrik akımı olmadığını anlar. Telleri aralayarak, oradan geçer. Başındaki asker takkesi tellere takılır ve yere düşer. Nurettin, geriye dönüp, onu almaz...

Epey bir zaman daha yürür. Dikenli kuşburnu çalıları arasından geçerken, her yeri yara bere içinde kalır. Gördüğü sınır işaretlerinden tampon bölgede bulunduğunu anlar. Oradan da hiç fark edilmeden geçer. En sonunda bir dereye ulaşır. Elini yüzünü serinletip, yine devam eder.

Bir ara, uzaklarda, Ay yıldızlı dalgalanan kırmızı bayrağı fark eder. İlk önce, buna kendisi bile inanamaz. Su aynasında bile bu görüntüyü arar gözleri ve orada da bayrağı görür. Galiba, kaçtığı cehennemden kurtulmayı başarmıştı...

En sonunda bir asfalt yola çıkar. Karşıdan gelen bir arabaya işaret eder. Adam durur. Türktür. "Agam, beni İstanbul'a götürür müsün?" der. Nurettin, arabaya biner, fakat adam arabayı sınırı bekçileri binasına götürür ve ona dönerek:

"Kusura bakma, kardeş. Ben seni sınır amirlerine teslim etmek için getirdim. Bağışla, fakat gereken budur," der...

Türk sınır yetkilileri, Nurettin'i sorguya çekerler ve daha sonra onu mülteci kampına gönderirler. Orada, iyi kalpli bir amir, ona karşı babacanca davranır ve kendisinin Avustralya'ya gitmesini tavsiye eder. Nürettin de öyle yapar.

Artık aradan 37 yıl geçmiştir. Memnundur oradaki hayatından. Ara sıra Bulgaristan'ı da ziyaret etmekte.

Avustralya'da bir Aborijen dostu, bir gün şakadan ona dönerek; "Nurettin bey, sizin Bulgaristan'da Aborijenler bulunur mu" diye sorar. "Yoktur, der Nurettin, ama bizlere orada Aborijenlerden daha kötü gözle bakarlar..."


Halim EFRAİM

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN