KIZIL CEHENNEM İŞKENCELERİ

* Yerde olduğumdan dolayı, adam daha çok tekmelerini savuruyordu bana karşı. Kaslarımı sıktım. Yerde top halinde kalmaktan başka çarem yoktu. Adam, hem vuruyor hem de birbirinden iğrenç küfürler ediyordu bana. * Adam, büronun arkasından kalktı, eline uzunca bir cop (sopa) aldı. Daha 'Hoş geldin!' dayağının acıları dinlemişti ki, üzerine bir dayak daha yiyecektik. Yanıma gelir gelmez elindeki copu kafama indirdi. Gözümün önünden binlerce yıldız kaydı...

PAYLAŞ

Komünistlerin ırkçı saltanatı, Bulgaristan'da yaşayan Türklerin alın teri, kanı ve gözyaşları ile beslendi.

Çeşitli bahanelerle suçlanıp tutuklanan kardeşlerimiz, atıldıkları zindanlarda işkencelerin binbir türlüsünü gördü.

Özellikle geçen asrın seksenli yıllarında onbinlerce kardeşimiz, kahpe ve zalim kızıl cehennemin işkencecileri ve cellatları ile tanışmış oldu...

Aramızdan çekip aldıkları bunca değerli kardeşimizi, nezarethanelerde, sorgu odalarında, hapishane hücrelerinde ve zindan damlarında  neler çektiklerini aramızda kaç kişi biliyor?

Bu konuları hiç merak ettiniz mi?

Şehit ve gazilerimizin acılarına ve hüzünlerine hiç ortak olup paylaştınız mı?

Bu sefer sizlere, çok değerli kardeşim, Mestanlı olayları kahramanı, sevgili İsmet Topaloğlu'nun hazin mücadele öyküsünden bazı kesitler aktaracağım. Kendisinin kaleme aldığı "Rodoplar'da Türk Kalmak" kitabından bazı kısa alıntılarla, sizleri o vahşet ortamına taşıyacağım...

" HOŞ GELDİN DAYAĞI

Sofya Devlet Güvenlik Teşkilatı Merkezi'ndeki hücremde, ranzaya uzanmış yatıyordum.

İçeriye bir görevli girdi. Burada yatmanın suç olduğunu bilmiyor musun diyerek bana vurmaya başladı. Yerde olduğumdan dolayı, adam daha çok tekmelerini savuruyordu bana karşı.

Kaslarımı sıktım. Yerde top halinde kalmaktan başka çarem yoktu.

Adam, hem vuruyor hem de birbirinden iğrenç küfürler ediyordu bana.

En sonunda, beni ağır sancılarımla yalnız bıraktı. Her tarafım ağrıyor, sızlıyordu. Bir daha ranzaya uzanmaya cesaret edemedim...

SORGU DAYAĞI

Adam, büronun arkasından kalktı, eline uzunca bir cop (sopa) aldı. Daha "Hoş geldin!" dayağının acıları dinlemişti ki, üzerine bir dayak daha yiyecektik.

Yanıma gelir gelmez elindeki copu kafama indirdi. Gözümün önünden binlerce yıldız kaydı. Adam, ardı ardına birkaç kez daha copu kafama indirdi. Ellerimle kafamı korumaya çalışıyorum, bu sefer copla sırtımı dövüyor. Geriye yaslanıyorum, baldırlarıma vuruyor. Kısacası hiçbir yerimi koruyamadım. En çok da kafama ve enseme vuruyor. Adam, adeta üstümde tepiniyor...

MÜSTANTİK DAYAĞI

Müstantik, ani bir vuruş yaptı. Cop, tam tepemin ortasına isabet etti. Gözlerimin önünde binlerce yıldız dönmeye başladı. Darbenin etkisiyle başım öne düştü. Adam duruşumu beğenmiş olacak ki, bir defa daha vurdu. Bu sefer hedef ense kökümdü. Midemden yukarı sıcak bir dalga yayıldı. Birden uykum geldi, gözlerim kapandı, kendimi kaybettim...

SORGUDA İKİNCİ GÜN

Adamın elinde cop, diğer elini yumruk yapmış. Üstüme fırladı. Hem küfrediyor hem de copla vuruyor. Kafama, sırtıma, baldırıma, nereye denk getirirse. Aynı anda kışlık botlarıyla bacaklarımın kaval kemiklerini tekmeliyor. O kuru kemikler öyle ağrı yapıyor ki, yüreğim bitiyor.

Dayanacak halim kalmadı. Yine Allah'ıma sığındım. Sesli dua okuyorum. Darbeler devam ediyor.

Şuurum kapandı. Ölmek kurtulmak demek, yaşamak ise savaşmak...

İnsanlık ve merhamet, bir arada olmayınca, o iki bacaklı yaratık kuduz köpeğe dönüşüyor...

SOFYA SİYASİ MAHKÜMLAR HAPİSHANESİ

Hücreme girdiğimde, verilen ekmekten bir parça koparmak istedim ama nafile. Ekmeğimi bölemedim. Üç gündür açım. Demir dolabın kenarına bastırarak kırmak istedim, yine olmadı.

Ekmeğin üstüne su döktüğümde, sanki plastikmiş gibi damlacıklar akıp gidiyor. Bir saatten fazla ekmeği yumuşatmaya çalıştım.

Tuvaletten sonra, akşam yemeği geliyor. Gardiyan tepsime bir kepçe çorba koydu. Herhalde çorbaydı, çünkü tepsinin dibinde birkaç pirinç tanesi gördüm...

MESTANLI DİRENİŞİNİN BAŞ MİMARI

26-27 Aralık,1984 y.

Mestanlı direnişinin baş mimarı, Kırcaali Adliyesi'ni, gür sesiyle okuduğu Osman Paşa Marşı ile inleten Osman Salifoğlu'nun Sofya Hapishanesi'nde ki son durumu:

Gözler, kafa tası içinde kaybolmuş. Elmacık kemikleri dışarı fırlamış. Kaburgalar dantel gibi, akordeon körüğünü andırıyor. Kaslar erimiş, ince deriyle örtülen kol ve bacak kemiklerinin cansız bir iskeletten farkı yoktu.

Hücrede gördüğüm mahkûm ise, canım ciğerim, ahretliğim Osman kardeşimdi. Bir haftadır hiç bir şey yemediği belliydi.

Gardiyan, Osman'ı tuvalete götürüp yıkamamı istedi. Onu yavaşça yerinden kaldırdım. Beni tanıyıp tanımadığını sordum. Kafasıyla tanıdığını işaret etti. Osman'ı, küçük çocuklar gibi okşadım, kokladım, yıkadım.

Karnının iki tarafında derin ameliyat izleri vardı. Kolunun birisi dirsek kemiğinden itibaren ters dönmüştü..."

Not:

Osman Salifoğlu, 21 Mayıs 1985'te, Kırcaali Emniyet Müdürlüğü binasının beşinci katından atılıyor.

Yere çakılma anında kemikleri kırılıp, un ufak oluyor. Karnı yırtılıp iç organları, bağırsakları dışarı fırlıyor.

O sırada Sofya'dan gelen bir general, bayağı tedirgin oluyor.

Askeri hastaneden iki genel cerrah çağrılarak, Osman'ın yaşatılması için tedavi süreci başlatılıyor.

Bulgaristanlı Türkleri isyana teşvik etmekten suçundan yargılanan Mustafa Ömer de yanı türden işkencelere maruz kalıyor. 

1985 yılının yaz ortalarında, Kircaali Ruh ve Sinir Hastanesi'nde şehit ediliyor.

Ailesine ise intihar ettiği söyleniyor.

Cenazesi, hiçbir yakınına gösterilmeden, kapalı tabut içinde ve milis eşliğinde köy mezarlığına defnediliyor...

 

Değerli okur, bir kaç örnekle kızıl cehennemin cezaevlerinde yaşananları dile getirdim.

Adımızı ve Türk kimliğimizi korumak adına, Bulgaristan'da yüzlerce kardeşimizi kaybettik.

Binlercesi sürüldükleri cezaevlerinde sakatlandılar veya hasta edildiler, büyük maddi ve manevi sıkıntılar yaşadılar.

Ömrünün 23 yılını zindanlarda geçiren Turgut Adalı' ya yeterince sahip çıkamadık, bizlere küs gitti. Ruhu şad olsun!

Mestanlı olaylarının öncülüğünü yapan Hüsniye Ablamızı da koruyamadık. Mekanı cennet olsun!

Hiç olmazsa, geride kalan gazilerimize sahip çıkalım!

Çok değerli İsmet Topaloğlu'nun "Rodoplar'da Türk Kalmak" kitabını defalarca okudum. Defalarca göz yaşı akıttım.

Anılardan ziyade, gerçek bir tarih. 1984 yılında yaşananların aynası.

Mutlaka okunması gereken bir kitap. Kardeşimi kutluyorum!

Eline, gönlüne, ve kalemine sağlık!

Mecit BAYRAKTAR

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN