Kırcaali şehri kurtarılmış mı, yoksa işgal mi edilmiş...

* 'Kırcaali'nin Kurtuluş Günü' kutlamaları, he vicdan sahibi Türkü derinden üzmektedir.* Gerçeklerin bilinmesinde yarar vardır, çünkü susmak bir suça ortak olmak demektir.* Şimdilerde Kırcaali'nin kurtuluşunu kutlayanlar iyi düşünsünler, Bulgar Ordusu, kimi ve kimden kurtarmıştır?* Bütün bu gerçekler bilinirken, günümüzde Kırcaali Türk halkının sinir uçları ile oynanması, ne insanidir ne de huzura ve barışa hizmet eden bir davranıştır.

PAYLAŞ

Her yıl 21 Ekim tarihinin "Kırcaali'nin Kurtuluş Günü" olarak kutlanması, her vicdan sahibi Türkü derinden üzmektedir. Bugünlerde sanal alem aracılığı ile paylaşılan bilgiler ve yayımlanan fotoğraflar ise adeta birer ibretlik vesikasıdır.

Gerçeklerin bilinmesinde yarar vardır diye düşünmekteyim, çünkü susmak bir suça ortak olmak demektir.

Bu yazımdaki bilgiler gayet açık bir şekilde o tarihlerde cereyan eden gelişmeleri yeterince aydınlatmakta, işte bundan dolayı, bu tür utanç verici kutlamalara nihayet son verilmeli; Kırcaali'nin günü ise başka bir tarihe çekilmeli ve suni bir şekilde sürdürülen bu anlamsız Türk düşmanlığına bir şekilde son verilmeli.

Bu tür kutlamaları, asıl Türk asıllı kardeşlerimizin tertiplemesi ise başka bir garabet ve acayip vahamet.

Kırcaali, 1885 yılında, Doğu Rumeli'nin Bulgar Prensliği ile birleştirilmesinden sonra, padişah fermanı ile Edirne vilayetine bağlı bir kaza merkezine dönüştürüldü, 8 nahiyeye paylaştırılmış yüzün üzerinde köyü vardı.

Birinci Balkan Savaşı öncesinde kazanın nüfusu 40.000 civarındaydı. Bölgede Türklerin dışında 102 Rum ve 18 Yahudi yaşamaktaydı, başka dikkat çeken önemli bir husus ise o dönemde Kırcaali'de tek bir Bulgar nüfusun yaşamadığıdır...

Şimdilerde Kırcaali'nin kurtuluşunu kutlayanlar iyi düşünsünler, Bulgar Ordusu, kimi ve kimden kurtarmıştır?

Buna kurtuluş mu, yoksa işgal mi demek daha doğru?

Başka ve ikinci bir gerçek daha var. Madem ki, illaki bir kurtuluş kutlaması isteniyorsa, o zaman II. Balkan Savaşı'nın son günlerine iyi bakılsın ve 19 Ağustos 1913 tarihi dikkate alınsın.

O tarihte, Eşref Kuşçubaşı ve Süleyman Âskeri Bey'in akıncı birlikleri, Bulgar Ordusu tarafından işgal edilen Kırcaali'yi kurtarılmışlar ve Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ne dahil etmişler...

Kırcaali ve B.Trakya, 29 Eylül 1913 yılında imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla, Doğu Trakya ve Edirne karşılığında Bulgaristan'a bırakıldı.

Budur gerçek tarih ve böyle de bilinmeli.

Şimdiki Kırcaali yöneticilerinin kurtuluş masalları hiç de gerçekçi olmayıp tamamen siyasi karara bağlanmıştır ve sadece bölgede yaşayan Türk toplumunu rencide etmeyi amaçlamaktadır. Bu oyun nihayet son bulmalıdır...

Kırcaali'nin işgal günlüğünü, şu şekilde sıralayabiliriz:

18 Ekim 1912

Albay Delov, komutasındaki Hasköy tümenine bağlı Bulgar Ordusu birliklerinin Osmanlı sınır birliklerine saldırıları Kokeztepe civarında başlatılmış. Aynı gün Güğren Kulesi, Dağ Tepe, Büyük Hisar, İri Obası, Sarı Yurt ve Yeni Mahalle yakınlarında şiddetli çarpışmalar yaşanır.

Gündüz saldırılarından bir sonuç alamayan Bulgar birlikleri, gece taarruzlarında başarı sağlar. İlk ele geçirilen Aydoğmuş ve Akça Kayrak köyleri olmuştur. Akça Kayrak'ta Osmanlı Ordusu'na ait yiyecek ve mühimmat depoları ganimet olarak ele geçirilir.

19 Ekim 1912

Çatışmalar Hasan Tepe, Gürgenlik ve Çardak'ta yoğunlaşır. Osmanlı'nın geri çekilmesiyle Kovanlık, Çakırlar, Göklemezler, Çıraklar ve Beyköy işgal edilir. Türkler, en ciddi direnişi Beyköy'de gösterir. Aslında burası sıradan bir köy değildir. Dördüncü Murat'ın kızkardeşi Hatice Sultan'ın ve eşi Malkoç Bey'in yurtluğu burada bulunuyormuş.

Beyköy halkı cesur ve mertmiş. Bulgar askerleri, cesur ve mert Beyköy halkının güçlü direnişini kıramayınca, bütün köyü ateşe verilmişler; katliamdan kurtulan köylülerin ve çatışmalardan kaçan askerlerin yaydığı panik havası sonucu, bölgeden toplu halde kaçışlar ve yığılmalar başlamıştır. Bunu fırsata çeviren Bulgar birlikleri, hiç çatışmadan Köprülü ve Kirazlı köylerini de aynı gün ele geçirmiştir.

Bir başka direniş noktası da Kovanlık köyünün çevresi oluyor, burada Osmanlı askerinin bir seyyar hastanesi ve mühimmat depolar bulunuyormuş. Çatışmaların şiddetini bugün bizlere hatırlatan Kovanlık köyünde bulunan Bulgar askeri anıtıdır.

20 Ekim 1912

Üç tepe, Işıklar, Alembeyler, Elçiler, Hısımlar, Karademir ve İyi Ali köyleri civarlarında şiddetli çarpışmalar yaşanıyor. Bu çatışmalarda birkaç kıdemli Osmanlı subayı ve birçok Osmanlı askeri şehit oluyor, başka bir kısmı ise esir düşüyor.

21 Ekim 1912

Birkaç koldan saldırıya geçen Bulgar askerleri, Alkaya, Ercilli, Karademir, Karakaya, Kiremitler, Hısımlar, Kabaviran, Ayvacık, Işıklar, Koparan, Kırlar, Tuzluk ve Hisarüstü civarlarında şiddetli direniş ile karşılaşmışlardır, fakat Osmanlı askerinin geri çekilmesiyle, bu köyler işgal edilir.

Aynı gün saat 16 civarlarında, Kırcaali şehri, çatışmasız bir şekilde ele geçirilir. Yaver Paşa, karargâhını Kırcaali'nin güneyine, Harmankaya sırtlarına, sonra da Mestanlı'ya taşır.

Yazılı Bulgar kaynakları üzerinde yaptığım araştırma sonucu, dört günlük çatışmalar sırasında biri kurmay subay olmak üzere, iki yüksek rütbeli kıdemli subay, toplamda altısı şehit düşmüştür; şehit edilen Osmanlı asker sayısı ise yaklaşık 300 civarındadır. Önemli sayıda askerimiz Bulgarlar tarafından esir alınır.

Bulgar Ordusu'nun bu başarısı, kullandıkları seri atışlı Fransız toplarına ve makineli tüfek üstünlüğüne, iyi eğitimli subay ve askerlere bağlıdır.

Kırcaali, Yaver Paşa komutasında bir garnizon merkeziydi, askeri depolardaki büyük miktarlarda yiyecek, giyecek ve mühimmat, ganimet olarak ele geçirilmiştir.

Kırcaali'nin işgalinin ardından, bölgeye Makedon ve Ermeni gönüllü birlikleri intikal ettirilmiştir. İşgali izleyen günlerde, bölge kan gölüne dönüşüyor, işgal edilen köy ve kasabalar yağmalanıp yakılıyor.

Yüzlerce, binlerce Türk ahalisi saldırıya uğruyor, hayatını kaybediyor ve doğduğu topraklardan göç ettiriliyor. Bunun yüzlerce örneği mevcuttur.

Bütün bu gerçekler bilinirken, günümüzde Kırcaali Türk halkının sinir uçları ile oynanması, ne insanidir ne de huzura ve barışa hizmet eden bir davranıştır.

Mecit BAYRAKTAR

Not: Bu yazının hazırlığında, P. Dirvingov'un "İstoriya na Makedono - Odrinsko Opılçenie", "İstoriya Na Balkanskata Voyna - V Tom", "Voynata Takava Kakvato Beşe" eserleri, halkımızın anlattıkları ve Türkiye'de edindiğim bazı kaynakçalar kullanılmıştır.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN