Hayata bakış açımda asla "Ahım gitmiş vahım kalmış!" demem, çünkü bizler aynı kazanın içinde (komünizm) hep beraber fokur fokur kaynadık ve böylece pek çok özel "ayarımız” arızalandı. "Kavram" fakirliğimiz, "Sıfat" eksikliğimiz, anlama, anlatma yeteneğimiz ve kabiliyetimiz hiç olmadı. Çünkü pek çok "yapay perdeleri” ve “engelleri” göremedik, anlayamadık. Fakat üzülerek ifade ediyorum, af buyurun, bizim aydınlarımız "öncü boğaları" gibi hep önde gittiler ve sonunda olanlar oldu. Ben onlara "menfaatçiler", çıkarcılar diyorum.
Eskiden de bizim köyde, bugün olduğu gibi, komşular arasında kavgaları olurdu, ancak her şeye rağmen, her Bayram, herkes köy odasına toplanır, hep beraber kazan dolusu yemekler pişirilir ve hep beraber aynı yer sinilerinde yemekler yenirdi. Hatta, komşu köyün sakinleri ile birlikte gerçekleştirildi bu bereketli ziyafet sofraları…
İşte yine karşımıza "büyük balık" çıktı ama bizim, kendisini avlama hakkımız var mı? Yoksa, bir tek o mu büyük avcı olarak tayin edilmiş? O zaman herhalde avlanacak keklik biz oluyoruz. Bana, demokratik ortam seçimlerinden hiç bahsetmeyin. Öylesini ne gördüm, ne de bilirim.
Zira biz birlik içinde olduğumuz kadar güçlüyüz, ortak akıl ile hareket ettiğimiz kadar çözümler üretebiliriz. Çünkü birlik ve beraberlik içinde olmamız her şeyden öte Bulgaristan’da kalan soydaşlarımız açısından önemli. Zira son zamanlarda orada parçalara bölünmüş durumdayız. Yıllarca bizi bölüp asimile etmeye çalışan zihniyet nihayet bunu başardı. Yıllarca ve ısrarla orada bölünmememiz gerektiğini anlatmaya çalıştık. Çünkü bir defa bölünürsek, macun bir defa tüpten çıkarsa arkası gelir ve daha küçük parçalara bölünürüz diye anlatmak için çırpındık durduk. Ama olanlar oldu. Burada sorun tespiti yapacak değiliz. Zaten sorunları herkes biliyor. Bundan sonra neler yapmalıyız? Ona bakmak lazım!
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Doç. Dr. Zeliha Koçak Tufan, diploma denklik işlemlerine ilişkin yapılan yeni düzenleme ile kaliteden ödün vermeden sistemi kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı önlemler alındığını bildirdi.
İnsanın yaşı ilerledikçe, hani bir deyim vardır; “Sabah ne yediğini unutmak “ gibi. Sözde tarihçi şaklabancısı Bojidar Dimitrov, geçenlerde bir de demesin ki; ”Meğer, bizim Levski şişirilmiş bir balonmuş. Güya tarih kitaplarında o zat için yazılanlar doğru değilmiş. Nasıl İngilizlerin Kral Artur’u ve Amerikalıların Rambo’su varsa, Bulgarlar da Cin Gibi’yi uydurmuşlar...
Şumnu'nun Şeytancık (Hitrino) köyünde, 10 Aralık, artık kara bir gündür. Geçen yıl, erken saatlerde (sabah saat 5.40’ta) meydana gelen demiryolundaki doğalgaz tanklarının patlaması sonucu, 7 kişi hayatını kaybetmişti, 29 kişi de yaralanmıştı. Şeytancık tren garı çevresinde çıkan yangın sonucu, bir çok ev yerle bir olmuştu veya büyük hasar görmüştü.
Ne yazık ki, bize biçilen statüyü bilmiyoruz. Bulgaristan'ın son anayasasına göre azınlık bile değiliz. Etnik grubuz. Oysa biz önceki anayasalarda haklı olarak ulusal azınlıktık. Ne demektir bu ulusal azınlık? Bir insan topluluğu var. Onun dili, grameri ve edebiyatı var. O, milletleşmiş, tarihte devleti olandır. Günümüzde de var. Koskoca, Türkiye Cumhuriyeti var! Bulgaristan'daki Türkler, Türkiye'deki Türklerinin bölünmez bir parçasıdır.
Mesele, Ahmet veya Mestan, ya da Bulgar meselesi değil! Orası Bulgarya, her devletin yasası ve kanunu var, fakat bizim insanımız, hak ve hukuk nedir, bunlara kavuşmasını bilmiyor. "Özgürlüğün ve adaletin" ne olduğunu bilmiyoruz. Derdini anlatamayan, kendi anadilini, kimliğini koruyamayan bir toplum var karşımızda. Siyasetçisi, yöneticisi, eğitimcisi ve toplumumuzun bütün fertleri hala korkuyoruz. Bunun sebebi ne olabilir? İşinden aşından olacak bir sürü insan var karşımızda! Bu doğru değil mi? Ama korku ecele fayda etmez derler…
Nüvvâb'ın son yapraklarından biri daha döküldü. Şumnu Nüvvâb Okulu mezunu, Şumnu Türk Pedagoji Lisesi Öğretmeni, "Hristo Smirnenski" Lisesi Müdürü ve en son 1990'dan itibaren Nüvvâb İmam Hatip Lisesi Kurucu Müdürü olarak, 40 yılın üzerinde eğitim hizmetlerinde bulunan, ayrıca müftülük teşkilâtında da zor zamanlarda farklı görevleri üstlenen Osman İsmail Hakk'a yürüdü.
Prof. Dr. Yüksel Özkan, Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu'na göçmen camiasını ilgilendiren bazı sorunları iletti. "Göç İdaresi, sürekli ikamet tezkerlerinde sorun çıkarıyor. Sağlık giderlerinde sosyal güvenlik payı 53 liralar sorun oluyor", demesi dikkatlerden kaçmadı.
Merhum Naim Süleymanoğlu, Melbourne'de bulunduğu esnada, Bulgaristan spor kafilesinden, Türkler tarafından nasıl kaçırıldı? Yıllardır bu konuda yapılan bütün spekülasyonlara, Misyon Gazetesi'nin Kasım sayısında son noktayı koyuyoruz. Ayrıca Naim Süleymanoğlu'nun şimdiye kadar hiç yayımlanmamış fotograflarına da yer veriyoruz.
Bir spor yorumcusunun, Naim Süleymanoğlu’ndan “Halterin Messi’si” diye bahsettiğini duydum. Yanlış! Messi, “ Futbolun Naim’idir!”
28 Eylül'den bu yana tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Türk sporunun efsane ismi Naim Süleymanoğlu (50) için bugün Fatih Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. Öğle namazına müteakip düzenlenen tören öncesi Süleymanoğlu'nun Türk Bayrağına sarılı tabutu camiye getirildi. Tabutun üzerine altın madalya kazandığı bir müsabaka sonrası çekilmiş fotoğrafının konulduğu ve fotoğrafın üzerinde "Kalbimizdesin" yazıldığı görüldü.
Madalyonun bir de öbür tarafında neler var? Kahramanımız, bütün Dünya’ya bedel bir Türk’tür, fakat en önemlisi o bir candır. Göçün ve gurbetin yarattığı çileyi yaşamayan insan azdır. Zaten hayatımız bu kavramlardan ibaret değil mi? Meyve veren ağaç taşlanır derler. Göçmen camiasının dışından, bazı kendini bilmez medya kalemşorları yine yapacağını yaptılar.
Misafirlerin arasında bir karı koca ve tahminen 12 yaşlarındaki kızları dikkatimi çekti. Aralarında konuştukları lisan Bulgarcaydı. Diğer konuklarda bazen aynı dili kullanıyorlar, fakat ara sıra Türkçe de konuşuyorlardı. Dayanamadım ve bir ara ev sahibine kibarca, "Bunlar ne ayak?" diye sordum. "Aga, bakma bunların Bulgarca konuştuklarına. Onlar da Türk, fakat kızları ile Bulgarca konuşuyorlar. Anne ve babasının Türk olmasına rağmen, bu kızcağız "bıkel Turski neznaye"dedi...
Sabah erkenden, Çanakkale'ye ulaştık ve hemen Namazgah Tabyaları'na doğru yola koyulduk. Her bir tabyanın içinde, 200 kiloluk mermi depolarının varlığını öğrendim. Bu mermileri yakından görme fırsatım oldu. Tabyaların arasında duran toplar ile Anavatanımıza saldıran düşmanın, Çanakkale Boğazı'nın geçilmesi önlenmekteymiş.
Nöroloji doktorları, Süleymanoğlu'na beyin ödemi, kanama ve yoğun bakımda uzun süre kaldığı için enfeksiyon tedavisi uyguluyor. Süleymanoğlu'nun beyin damarlarında genişleme ve genişlemeye bağlı kanamalar var. Bilinci yarı açık olan Naim'in felç riski de bulunuyor.
İnsanımız artık tek bir siyasi parti çatısı altında toplanmaya merak sarmış. Demek ki, bizim obada artık temiz siyaset ve temiz eller devri başlayacak. Yolumuzun önüne döşenmiş deli mayınları ve fişekleri ayıklamak bize düşecek Ankara'ya tamamen rezil rüsvan olduk, artık adeta acınır hale gelmiş bir topluluğuz…