Demir Baba Kimdir

*** Demir Baba, sol eli ile arslanın başı üzerinden birdenbire yelelerinden yakaladığı gibi kendine doğru çekmiş, sağ eliyle arslanın ensesine öyle bir darbe indirmiş ki, herkesin nefesini tutarak hayretle izlediği sessizlik içinde arslanın boynunun 'küt' diye kırıldığı duyulmuş. Diğer arslanlar da teker teker saldırmış ve hepsi de Demir Baba tarafından aynı şekilde boyunları kırılarak yere atılmış.

Dr.Ahmet Cebecinin Demir Babaya dair yıllanmış yazısıdır. DELİORMAN PEHLİVANLARININ ÖNCÜSÜ DEMİR BABA KİMDİR? Dr. Ahmet CEBECİ

Osmanlı tahrir(nüfus sayım ve yazımı) defterlerinde “Hasan Demir Pehlivan” veya “Timur Baba” olarak yazılmış olan Demir Baba, Sultan II. Bayezid zamanında Edirne’deki Pehlivanlar Tekkesi Şeyhi (Spor Akademisi Başkanı) iken, 1512 yılında pâdişah olan(tahta geçen) Yavuz Sultan Selim tarafından İstanbul’a götürülerek İmparatorluk Başpehlivanı ve Pehlivanlar Şeyhi tayin edilmiştir.

Yavuz Sultan Selim, Edirne’deki Pehlivanlar Tekkesi şeyhini acaba nereden tanıyordu ve neden başka bir pehlivan tekkesi şeyhini değil de, özel olarak Demir Baba’yı Edirne’den İstanbul’a görevinin başına giderken beraberinde götürdü?

Hasan Demir Pehlivan’ın babası Salâhaddin Ali Hoca Efendi, Horasan erenlerinden diye bilinen bir din adamı ve aynı zamanda “Pehlivan Hoca” olarak anılırdı.

Fatih zamanında Orduda görev yapan bir din adamı olarak İstanbul’un fethine de katılmıştı. Fatih’in emriyle Deliorman’a gelerek, Kemaller(İsperih)’in15 km güney-doğusundaki Kovancılar ile Tursunköy arasına Salahaddin(şimdi ortadan kalkmıştır) köyünü kurmuştu.

Yaklaşık olarak 1470 yılında, bu köyde doğan Hasan Demir, hem dinî bilgilerle donatıldı, hem de iyi bir güreşçi olarak yetiştirildi. Bir müddet Edirne’de medrese öğrenimi de gören Hasan Demir, burada Şeyh Cemaleddin Tekkesi Şeyhi Er Sultan’dan ders ve el aldı.

Yirmi yaşında Kırkpınar Başpehlivanı oldu ve 20 yıl boyunca da o zamanki başpehlivanlık simgesi olan demir kuşağı kimseye vermedi. Kırk yaşına geldiğinde o yıl vefat eden(yaklaşık 1509 y.) şeyhin muavini iken şeyhlik makamına geçti.

Yirmi yıl boyunca Kırkpınar başpehlivanlığı simgesi demir kuşağı taşımasından dolayı “Hasan Demir Pehlivan” ve “Demir Baba” adlarıyla nâm salmış, adeta efsaneleşmişti. Kıdemli pehlivanlar ondan “el” alıp tekke açabiliyorlardı. Genç ve yetenekli pehlivanlar da onun elini öperek bahtı açılacağına inanıyor, bundan dolayı Edirne Pehlivan Tekkesi dolup taşıyordu.

1511 yılında Trabzon vâlisi iken, Trabzon eyalet askerlerini(timarlı sipahiler) Trabzon Limanı’ndan gemilere bindirerek Kırım’a geçiren Şehzade Selim, Kırım’ın güney sahillerindeki Kefe Eyaleti’nin Beylerbeyi olan oğlu Şehzade Süleyman(daha sonra pâdişah olunca “Kânûnî” soyadını alacaktır), eyâlet askerlerini de yanına alarak Şeytan İskelesi'ne(günümüzde Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki Sozopol limanı)gelmiş. Gemileri bu limanda bırakarak üç bin atlı askerle birlikte Edirne’ye babası II. Bayezid ile görüşmeye gitmiştir. Niyeti, İran hükümdarı Şah İsmail’in Anadolu’daki konar-göçer Türkmen aşiretleri arasında “şah halifesi” olarak adlandırılan casusları aracılığı ile şiîlik propagandası yaparak taraftar elde ettiği ve bu sayede Anadolu’yu ele geçirmeye çalıştığı konusunda uyarmaktı.

Ne var ki, Selim’i istemeyen vezirler, “Selim’in niyeti bozuk, büyük kardeşi Ahmed’in veliahdlığını kabul etmiyor, o senden pâdişahlığı almak istiyor” diyerek Pâdişah’ı kışkırtmışlar ve orduya hücum emri vererek Selim’in askerlerini Şeytan İskelesi’ne kadar kovalamışlardı.

Selim, gemilerle Kırım’a gitmiş ve kışı burada geçirmişti. Ancak Edirne olayından sonra, Sivas’ta patlak veren Şahkulu İsyanı Selim’i haklı çıkardı. Bu arada Selim’i yatıştırmak üzere, onun dirliğine artış yapılarak Trabzon eyaletine Silistre Eyaleti de ilave edildi, yani ona iki eyalet(Beylerbeyilik) birden verildi.

1512 yazında Selim, Silistre’ye gelerek buranın eyalet askerlerinden de üç bin seçme süvariyi yanına alıp Edirne ovasına geldi. Edirne Pehlivanlar Tekkesi Şeyhi Hasan Demir Baba, kendisine gizlice haberciler göndererek, ordunun kendisini destekleyeceğini, vezirlerin askerden korktuklarını ve çekinmeden gelmesi gerektiğini bildirmişti.

Yavuz, Padişahın yanına gelip elini öptüğü sırada, Padişah ordusu saflarından “Selim’i Pâdişah isteriz”, “Selim Şah Padişah” sesleri yükselince, vezirler de ister istemez buna uydular. II. Bayezid de:

”Mâdem ki asker kullarım böyle istiyor, bana da feragat etmek(çekilmek) düşer”

diyerek Selim’i kendi elleriyle tahta oturttu ve ömrünün son günlerini Dimetoka’da geçirmek istediğini söyleyerek Dimetoka’ya yola çıktı. Ancak Dimetoka’ya varamadan yolda fenalaşarak hayata gözlerini yumdu.

Pehlivan tekkeleri, yalnız güreşçilerin değil, başta güreşçiler olmak üzere okçu, kemankeş(yay geren), gülleci, binici, kargıcı(cıdâcı), ciritçi ve daha bir çok sporcunun da tekkesi idi.

Bundan dolayı yukarıda “Pehlivan Tekkesi Şeyhi” sözünü açıklarken Spor Akademisi Başkanı dedim. O devirde bütün sporculara ve kendi alanında en usta savaşçılara “pehlivan” denilirdi. Demir Babanın da ordu içinde her türlü spor dallarında kendisinden ders ve el almış binlerce öğrencisi ve müridi vardı.

Şehzadeler arasında “Yavuz’un pâdişahlığa en uygun, en dirayetli aday olduğu” görüşünü ordu içinde Demir Baba yaymış ve Pâdişah II. Bayezid büyük oğlu Ahmed’i veliahd ilân ettiği halde, Yavuz’u tahta oturtmayı başarmıştı. Ayrıca Yavuz da onun müridi idi.

Değerli hocamız merhum tarihçi Dr. Selahattin Tansel, Türk Tarih Kurumu üyesi idi ve bu Kurum tarafından görevlendirilerek; “Fatih Sultan Mehmed”, “Sultan II. Bayezid” ve “Yavuz Sultan Selim” adlarıyla üç araştırma kitabı yazmıştı. Gazi Eğitim'deki öğrenciliğim sırasında(1970) Osmanlı Tarihi dersinde Yavuz Sultan Selim’in fetihlerini anlatırken, Yavuz’un tahta geçmesinde Demir Baba’nın da rolünü belirtmiş, ancak kitabına Selimnâme’lerden okuduğu bu bahsi almadığını bildirmişti. O dersten önce, Siyasal Bilgiler Fakültesinin Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğrenci olan hemşehrim Ziya Güler(Kızılcıklı Mahmud Pehlivanın köyünden), Gazi Eğitim’e beni ziyarete gelmişti ve Hocanın izniyle onu da derse almıştım. Dersin sonunda ”Vay be, adam ne güzel ders anlatıyor, ağzından bal damlıyor, vallaha dersin sonuna kadar ağzım açık dinledim,” demişti.

İşte, bu anlatılanlardan sonra, Yavuz Selim’in Edirne’den İstanbul’a gelirken, neden beraberinde Hasan Demir Pelivan’ı da getirdiği ve Eski Saray bahçesinde (günümüzde Bayezit Meydanı’ndaki İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü bahçesindeki yangın kulesi civarında) ona bir pehlivan tekkesi bina ettirdiği kolayca anlaşılıyor.

Bu tekkenin açılışına bütün İstanbul halkı davet edilmiş ve Hasan Demir Pehlivan halka dört erkek arslanla güreş gösterisi yapmıştı. Evliya Çelebi’nin “Seyahatnâme” adlı eserinde naklettiği bu olayı şöyle özetleyebiliriz.

Tekkenin önünde demir parmaklıklardan bir kafes kurulmuş. Hasan Demir Pehlivan kispetini giymiş, beline demir kuşağını takmış, kollarına ve gövdesine postekiler sarılıp, yardımcıları tarafından tellerle sıkı bir şekilde bağlanmış. Güreş alanı olarak kurulan kafesin kapısından dört erkek arslan küçük kafesleri açılarak salınmış. Demir Pehlivan arslanlara elleriyle saldırır gibi yaparak geri çekilince arslanlardan biri üzerine saldırmış. Demir Baba, sol eli ile arslanın başı üzerinden birdenbire yelelerinden yakaladığı gibi kendine doğru çekmiş, sağ eliyle arslanın ensesine öyle bir darbe indirmiş ki, herkesin nefesini tutarak hayretle izlediği sessizlik içinde arslanın boynunun “küt” diye kırıldığı duyulmuş. Diğer arslanlar da teker teker saldırmış ve hepsi de Demir Baba tarafından aynı şekilde boyunları kırılarak yere atılmış. Sonunda yardımcıları üzerine tellerle sarılan postekileri çözünce, Demir Baba’nın bir tek çizik bile almadığını gören seyirci halk, Şeyh’in bir evliyâ olduğuna kanaat getirmiş.

Yaklaşık 1532-1533 yıllarında, Kanunî’nin izniyle mütekaid(emekli) olan Demir Baba, Deliorman’a dönerek, Kemaller(İsperih)’in 6 km batısında bulunan “Beşparmak Pınarı” (inanışa göre beş parmağını sokarak bu suyu kendisi bulmuştur) denen yere, daha önce Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan türbesinin yanına tekkesini bina etmiş ve burada da(yaklaşık 1550’de) hakkın rahmetine kavuşmuştur...

DEMİR BABA’YA MERSİYE

“Şemşir gibi rû-yi zemine taraf taraf Saldın demir kuşaklı cihan pehlivanları.”

Diyen büyük şâir Bâkî’nin ruhu şâd olsun.

Ey bu er meydanların yenilmez cihangiri

Deliorman seninle aldı bunca şanları

Erenlerin serdarı pehlivanların pîri

Seni baş tâcı etti Osmanlı hâkanları.

Er atan Horasan’dan gelmiş Deliorman’a

Nurlar saçıp can katmış burda ehl-i îmâna

Su vermiş çelik gibi binlerle pehlivâna

Çoğaltıp minareyi okutmuş ezanları.

Sen, Şeyhin Er Sultan’dan aldın pehlivan eli

Del’orman’ı eyledin en baş pehlivan ili

Del’orman ki bir zaman Sarı Saltık’ın eli

Doldu pehlivanlarla ilin er meydanları.

Hasan Demir Pehlivan Kırkpınar’a yürüdün

Ardından Del’orman’ı Kırkpınar’a sürüdün

Demir kuşaklı Hasan Kırkpınar’da bir idin

Bir hamlede yendin hep bütün pehlivanları.

Yirmi yaşında oldun cihan başpehlivanı

Yirmi yıl yenemedi kimse sen er civanı

Kırkında Edirne’de oldun Şeyh-pehlivanî

Saldın orduya sâf sâf binlerle civanları.

Okuttun dualarla emîn erler eyledin

Öğrettin idmanlarla nice hüner söyledin

Demir kuşak bağlayıp cihada er peyledin

Yetiştirdin canları cihangir sultanları.

Yavuz Selim gelince Edirne ovasına

Babaya lâin Şâh’ı şikâyet dâvâsına

Senin işaretinle er girdi havasına

“Selim Şâh olsun” sesi inletti her yanları.

Tekke yaptırıp Yavuz, törenle açtı sana

Kafeste dört er arslan dizilmişti yan yana

Demir bilekle boynun kırıp attın bir yana

Hayretten gören halkın dona kaldı canları.

Osmanlı Devletinde pehlivanların pîri

Ne Koca Yusuf’tu ne Akkoyun’un Bekir’i

Ne de Kel Aliçoydu güreşin cihangiri

Sendin ey Demir Baba, bendettin cihanları.

Sipahî’nin ecdadı, dînimin nûrusun sen

Del’orman’ın kubbesi, İsrâfil’in sûrusun sen

Türklüğün dokuz tuğu, gençliğin şûrusun sen

Senin gölgende yazdık al bayrak destanları.

Doç. Ahmet CEBECİ (Sipahi)

Bakmadan Geçme