Mimarlık, zamanla konuşma biçimidir ( 2.)

Ahmed Cemil Ahmed, mimarlık eğitimini Varna Özgür Üniversitesi'nde tamamladı. Bulgaristan'ın deniz başkenti Varna'da doğup büyümüş ve hala orada yaşıyor; ancak ülkenin diğer büyük şehirleriyle de derin bağları var. Onun dünyası, oranların ve uyumun dünyasıdır, ölçülebilir olanla kutsal olanın ahenginde, geçmişin arınmasıyla yarının çağrısı arasında bir diyalogdur, kendisiyle sohbet ederken, yalnızca binalar tasarlayan biriyle değil, kuşaklar boyunca düşünen bir akılla konuştuğunuzu hissedersiniz, farklı dünyaların temas ettiği, gerçeği değiştirmeye acele etmeyen, o nadir Balkanlar zihinleriyle bir buluşmaydı bizimkisi. Tarih, gelenek, insan doğası, mimarlık, şehirler ve hafıza üzerine, kendisiyle uzun ve tadımlık bir sohbet gerçekleştirdik.

( Devam )

- Geleceğin şehirlerinde en çirkin olan şey ne olabilir?

- Modern şehirlerdeki en çirkin şey kimliksizliktir. Bu, inşaat, insan için yapılan bir iş olmaktan çıkıp salt yatırım aritmetiğine dönüştüğünde ortaya çıkar. Artık yaşamak için değil de sadece 'yatırım geri dönüşü' için inşa edildiğinde, şehir ruhunu kaybetmeye başlar. Dışarıdan parlayan cepheler elde ederiz; ama içleri boşlukla yankılanır, içinde insanlık barındırmayan parlak kabuklar gibi. Çirkinlik malzemede değil, niyetin yokluğundadır. Kat sayısında değil, onların neden var olduğuna dair fikrin eksikliğinde. Şehir sadece satmak için, değil de yaşamak için yapılmadığında bir topluluk değil, bir pazar tezghına dönüşür ve o zaman mahalleler değil, yönü olmayan, hafızası olmayan, onuru olmayan labirentler ortaya çıkar. Şehrin gerçek güzelliği onun insaniliğindedir. Bu kaybolduğunda ise cam ne kadar parlarsa parlasın manzara gri kalır.

- Önce neyi yeniden inşa etmeliyiz, eski binaları mı, yoksa eski ahlakı mı?

- Önce ahlakı yeniden kurmamız gerekir. Eski yapılar kireçle, taşla ve sabırla canlandırılabilir, ancak içeri giren insanın ahlaki bir dayanağı yoksa, yapı sadece güzel bir kabuk olarak kalır. Ahlak, her
restorasyonun temel konstrüksiyonudur; onsuz yapılan her yenileme aldatıcı bir tazeleme olur, tıpkı bir sandığı cilalayıp ona 'ev' demek gibi.
Dünyaya bakışımız, nesiller boyunca sınanmış ve dayanıklılığı kanıtlanmış bir etik çerçeveye oturmuyorsa, en büyük rekonstrüksiyon bile canlı bir ortam değil, müzelik bir dekorasyona dönüşür.
Ahlaki bir sakini olmayan yapı sadece bir dekor, ahlaki temelden yoksun toplum ise her yeni ideolojinin rüzgrına açık geçici bir iskele görünümündedir. Ahlakı yeniden kurarsak, yapılar da gerçek anlamını bulur. Onsuz ise geriye kalan her şey unutulmaya
mahkûm bir inşaattan ibarettir.

- Bir mimarın işindeki en zor şey nedir?

- Mimarın işindeki en zor olan şey ne çizimdir ne de malzeme. En zoru, doğanın, insanın ve zamanın farklı biçimlerde yorumladığı unsurları tek bir harekette buluşturma çabasıdır. Güzelle gereklinin,
fikrin coşkusuyla bütçenin soğuk hesabının, insan ruhuyla ne şefkat ne merhamet tanıyan katı yasanın arasında bir denge bulmaktır. Mimar, bu alanların sınırında duran görünmez bir bekçidir; iki
taraftan da gerçeği duymak zorundadır. Onun emeği çoğu zaman bir meslekten ziyade bir hizmeti andırır. Çünkü sanatın dilini kuralların diline çevirir, fakat bu çeviride anlamın kaybolmasına izin vermez. Bu aceleci insanların işi değildir. 'İstiyoruz' ile 'yapılabilir' arasındaki sessizliğe dayanabilecek bir karakter ve sorumluluğun
ağırlığından kaçmayan bir ruh gerekir. İşte o sessizlikte, kaosu yok etmeden düzenleyen gerçek zanaatkrlık doğar.
Mimar aslında zorla değil, anlayışla kurulan bir düzenin muhafızıdır ve bir yapı öyle doğar ki içinde hem ruh, hem dayanıklılık, hem güzellik hem de anlam varmış gibi hissedilir, o zaman bu yapı sadece bir nesne değil, bir tanık olur.

- Deniz kıyısındaki yapılaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Deniz kıyısında inşaat yapmak yalnızca estetik değil, aynı zamanda vicdan meselesidir. Deniz beton hırslarının alanı değil, ölçünün, sessizliğin ve saygının meknıdır. İnsan kıyının bir sınır olduğunu, rastgele yapılaşma için boş bir tuval olmadığını unuttuğunda, doğa ona borçluymuş gibi davranmaya
başlar. O zaman deniz bir mucize olmaktan çıkar, açgözlülüğün fonuna dönüşür. Çizgiyi aştığımız anda kaybettiğimiz sadece manzara değildir; hafızadır, bizden önce yaşayanların nasıl yaşadığını ve bizden sonra yaşayacakların nasıl yaşaması gerektiğini anlatan hafıza. Deniz, çok bir şey istemez, sadece saygı.

- Mimarlığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

- Mimarlığın geleceği ne sonsuz beton katmanlarında ne de ufku bastırmaya çalışan cam kulelerindedir. Gelecek, doğala geri dönüştedir, iklimle çatışmadan onunla uyum içinde çalışan
malzemelerde, insanı merkeze alan ve onu kentsel bir mekanizmanın vidasına dönüştürmeyen ölçekte gizlidir.
Yarının mimarlığı dürüst olmalıdır. Taşın anlamlı olduğu yerde taş kullanılmalı; ahşap akılcıysa ahşap tercih edilmeli; teknoloji ise yalnızca insanın hizmetine girdiğinde yerini bulmalıdır, yatırımcı
kaygılarının değil. Şehir, insanı yavaşça ve sessizce kimliksizleştiren asfalt ve beton matrisleri değil, yaşayan bir organizma olabilir. Aksi hlde insan bankaların, trafiğin ve kendi programının ebedi
borçlusuna dönüşür. Doğadan ne kadar uzaklaşırsak, özgürlüğümüzden de o kadar hızlı uzaklaşırız. Toprakla, iklimle ve insan ritmiyle bağımızı kopardığımızda, geriye sadece manzarası güzel konforlu hapishaneler inşa etmek kalır. Bu yüzden mimarlığın geleceği ölçüye dönüşte, dayanıklı malzemelerde, doğal çevrenin
huzurunda ve insanı amaç olarak gören şehir anlayışında saklıdır, yan üründe değil.

- 'Akıllı binalar' hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Gerçekten akıllı bina, elektrik ve suya erişimin geçici olarak kesildiği durumlarda bile tamamen işlevsel kalabilen yapıdır, hatta gıda ve sağlık hizmetlerine erişimin sınırlı olduğu zamanlarda dahi. Bir binanın gerçek zeksı, sahip olduğu sensörlerin sayısında değil, kendi kendine yetebilme becerisindedir.

- Yapay zek mimarın yerini alabilir mi?

- Hayır. Yapay zek kopyalayabilir, birleştirebilir, simüle edebilir, hesap yapabilir ve tahminlerde bulunabilir, ama ruh yaratamaz. Kopyayla katedral kurulmaz, ne de insan anlamını taşıyabilecek bir
köprü. Algoritma güneşin açısını hesaplar, fakat insanın iç gölgesini değil — mimarlığın doğduğu o derin gölgeyi. Mimar çizim yapan biri değildir; meknla konuşan kişidir. Yapay zek duyabilir, ama
gölgeleri işitemez.

- Gelecekte yeni megapoller inşa edilecek mi sizce?

- Evet, hem de hayalden değil, zorunluluktan. Devletler düzen duygusunu kaybettiğinde insanlar onu yeni şehirlerde aramaya başlar. Ama 21. yüzyılda hl kğıt bürokrasisinin altında ezilmemiz bir trajikomedi. İnternet her yerde, fakat bir PDF dosyası bazen insan umudundan daha ağır geliyor. Dijital gökdelenler, ama kğıt dosyalar, çağımızın paradoksu tam da budur.

- Dijital çağın en korkutucu yanı nedir?

- İnsanların dünyaya artık ekranlardan bakmayı alışkanlık hline getirip, pencerelerden bakmayı unutması. Dijital insan sürekli 'bağlı', ama nadiren 'mevcut'. Her şeyi görüyor, kendi hayatı hariç.
Ekran bilgi yanılsaması yaratır; gerçek ise camın arkasında durur, bir çift gözün yeniden fark etmesini bekler.

- 'Balkan insanı' kavramı sizin için ne ifade ediyor?

- Bu, krallıklardan darbelere, işgallerden ideolojilere, enflasyonlardan değişen paralara, büyük vaatlerden büyük hayal kırıklıklarına kadar her şeyi görmüş ve buna rağmen hl gülmeyi başarabilen insandır. Bir etnik kimlik değil, bir karakterdir.

- Bulgaristan'dan ayrılan gençlere ne tavsiye edersiniz?

- Gidin, dünya, yoklama almayan büyük bir öğretmendir. Ama kaçmayın. İnsan sınırı değiştirince özgür olmaz, sınırın ne anlama geldiğini anlayınca özgür olur. Ben kaçışa inanırım. Tecrübeye
inanırım, sana aldığından daha fazlasını geri veren tecrübeye.

- Hayatın anlamı sizin için nedir?

- Ardında satın alınamayacak bir şey bırakmak. Bir yapı, bir fikir, bir çocuk, seni unutsalar bile izini taşıyan bir şey. Anlam, yıl sayısında değil, bıraktığın izin ağırlığındadır. Ben kendi izlerimin iyi betоn gibi olmasını isterim, zamanа, yağmura ve en çok da unutulmaya dayanıklı.

- Söyleşimizin sonunda, okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

- Dünyanın kötü olduğuna hemen inanmayın. O, tamamlanmamış bir projedir ve siz, onu tamamlaması gerekenlerden birisiniz. Onu sabırla, ne nefretle ne de kibirle inşa edin ve her şeyi yetkin kişilerden oluşan ekiplerin eline bırakın, bilgisiz işçilerin projenize yaklaşmasına izin vermeyin.
Sabırlı ve akıllı olun, ustanın tapınağın son taşını yerleştirirken gösterdiği özeni gösterin, bunu insanların görmesi için değil, yapıyı tamamlamak için yapın.

Söyleşiyi derleyen: Jale Filibeli

Bakmadan Geçme