AŞK GELİYORUM DEMEZ

Taşların bir çoğunda 'Fnî dünya fnî Taşta ismim bkî' demişler. Diyenlerin isimleriniyse silmişler Fnî dünyanın yağmurları.


AZİZ ŞAKİR TAŞ
AŞK GELİYORUM DEMEZ (Kadriye Cesur'a)
Aşk geliyorum demez Yollara gönül vermez Aşk geliyorum demez Yalan söylemesini sevmez Aşk geliyorum demez Gelmez gelmez gelmez Ama biz ona gidebiliriz...
HANİ MÜSVEDDE? 1. Kalem'in, Karanlığı Işık hızıyla Temize çekerken yaptığı Tüm imlâ hatalarına “Yıldız” diyoruz…
2. Büyük korkumuzsa: Hepimizin ezelden beri hak ettiği Tashih…
GÖKYÜZÜ BAHANESİ
Aslında gökyüzü Yerin intihara teşebbüs ederken Başını çarpıp morarttığı Küçük bir uzay boşluğudur…
YÜK Yer'dekiler, Göklerin en alttakine: “Üsttekiler ağır basmıyor mu?” Diye sormuşlar. “Onlar değil, Siz ağır basıyorsunuz” Demiş.
KURAKLIĞA KARŞI… Nefsimüdafaa sırasında Bulutları Yağmur dualarımızla Katlettik. BOĞULAN
Ona “Su hayat”tır demişler Utancından ağlamış…
KÜÇÜK AŞK DOLAŞIMI
Kalbime girerken: “Bu çıkmaz sokak”, Kalbimden çıkarken: “Yolcu yolunda gerek” Diyorsun…
KAPI
Parmak basma yarama Kapanırsa o anda Beni bıraktığında Onu tekrar açacaksın
İSTANBUL'UN İLK FATİHLERİ
Suyun çizdiği bu şehirde Deniz pusuya yatmış Her sokağın alt ucunda Mavi mavi seni bekler Atanas Dalçev İstanbul'un ilk fâtihi deniz oldu. Onu ilk önce bir Boğaz'la ikiye böldü, Sonrasındaysa kalbine o Haliç denen Altın Boynuz'unu sapladı. Deniz, tüm bunları var olma peşindeki şehri katletmek için değil, Onu yokluk kâbusundan uyandırmak için yaptı.
Ve canı Boğaz'dan gelen şehir, Birdenbire irkilerek Şaha kalkmak için şah damarları ile Kaslarını tepe tepe şişirdi Ve alnını göğe doğru sürdü: Belki martı ve bulutları merak ettiği için Ve belki ona fethini bağışlayan Deniz Tanrı'sına şükretmek için...
Bu anı fırsat bilen bir avuç insan Şehrin başına yular takıp Her tepesine kazık dikti… Şehir sustu, Artık kavuşmuştu Gerçek fâtihlerine Ve şimdi Onları İstanbullaştırmak kalıyordu…
KÖYÜMÜZÜN
Doğu Rodoplar'da bulunan Mıkmıl (Mak) köyünü terk edemeyen mezarlıklarına, çöken evlerine ve kimsesiz kalmış câmisine ithaf ediyorum
1. Mezarlıkları
... Ve o zaman Türkler gelmiş. Fazla değil, 5-10 kişiymişler. Üç asırda: üç mezarlık Doldurmuşlar ve tekrar O eski vatanlarına...
Taşların bir çoğunda “Fânî dünya fânî Taşta ismim bâkî” demişler. Diyenlerin isimleriniyse silmişler Fânî dünyanın yağmurları.
“Ziyaret yeri”dir Mezar sözcüğünün anlamı. Bu da demektir ki Artık yok olmuştur Köyümüzün mezarlıkları.
2. Evleri
Çökmüş evlerin Ve Ölen köylülerin Arasındaki tek fark: Kabirlerindeki Taş sayısındadır.
Ev taşlarının yazıları Zaman geçtikçe Silineceği yerde Daha da derinleşmektedir. Çünkü Yazanı da geçeni de Hep zamandır.
3. Camisi
Doğum tarihi belli değil: 400 – 500 senelik.
Bir zamanlar, cumaları Cemaatle tepilirmiş câmimiz. Cuma, cemaat, câmi: Hepsi aynı kökten, Birbirini toplayan* Birbirsiz olamayan kelimeler...
İşte bugün de Cuma, Önümüzdeki câmi, Ne yazık ki Ortalıkta kimsecikler yok. Cemaatsizliğinden çökmüş gidiyor câmimiz.
Keşke câmisiz bir köye sığınsa da çökmese!
Tavanından düşen bir kiriş Kapıyı dayaklamış: Câmi kendi kendini müdâfaa eder gibi. 1943'teymiş yaşının son tamiri “1999 ölümünün tarihi” diye Bir kitâbe yazıyor bakışlarım Ona son baktığımda... Aziz Şakir TAŞ kimdir? 1973 yılında Güney Bulgaristan'ın Smolân şehrinde doğdu. İlk şiirlerini buradaki dil lisesinde İngilizce eğitimi aldığı esnada yayımladı. Eğitim hayatı Sofya Üniversitesi'nin Arapça Filoloji ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde devam edip, İstanbul Üniversitesi'nin Bilim Tarihi Bölümü'nde (sonradan Boğaziçi Yayınları tarafından “Adrianopol'den Edirne'ye” başlığı ile basılan) “Edirne ve Civarında Osmanlı Kültür ve Bilim Muhitinin Oluşumu 14. – 16. yy.” konulu bir doktora tezinin müdafaasıyla sona erdi. Halen İstanbul'da Sabancı Üniversitesi'nde Arapça okutmanı olarak çalışıyor. 1990'dan itibaren Bulgaristan'da ve Türkiye'de yirminin üzerinde şiir, nesir ve çeviri (Türkçe, Arapça, İngilizce ve Rusçadan Bulgarcaya ve Bulgarcadan Türkçeye) kitabı basıldı. Bunların arasında kendisine ait Gökyüzü Bahanesi (1993), Yaş 22/ Yağmur Apokrifi (2004 ve 2009), 33'ünde Gökyüzü (2007) ve Yalnızlığın Devriâlemi (2016) başlıklı şiir kitapları ve Vedalaşmayla Randevu: Çağdaş Filistin Şiiri Antolojisi (1999), Çağdaş Kuveyt Edebiyatı Antolojisi (2003), Osmanlı'da Bir Papaz: Günahkâr Sofroni'nin Çileli Hayat Hikâyesi 1739-1813 (2003), Petır Mutafçiyev'in Bulgarlara ve Bizansa Dair Bir Kitap (2006), Sibel Türker'in Şairin Ölümü (2010), Aslı Erdoğan'ın Hayatın Sessizliğinde (2010), Murat Gülsoy'un İstanbul'da Bir Merhamet Haftası (2013) ve Baba Oğul ve Kutsal Roman (2016) vs. gibi çevirileri yer almaktadır. Bulgaristan Türk yazarlarını temsilen dünyanın çeşitli noktalarında düzenlenen çok sayıda şiir okumalarına katılmıştır. Bunların daha önemlileri: (2001) Pontes Uluslararası Edebiyat Festivali (Krk Adası/ Hırvatistan); (2002 ve 2006) II. ve VI. Uluslararası Sapanca Şiir Geceleri (Sakarya/ Türkiye); (2005) Türkçenin 6. Uluslararası Şiir Şöleni (Simferopol/ Ukrayna); (2007) Iowa Üniversitesi'nin 40. Uluslararası Yazarlar Programı (Iowa/ ABD); (2007) ABD Kongre Kütüphanesi'nde şiir okuması (Washington/ ABD); (2008) VI. Uluslararası Avrupa Şiir Festivali – Europoetica (Budapeşte/ Macaristan), (2009) Dewan Bahasa dan Pustaka Dil ve Edebiyat Enstitüsü'nün düzenlediği uluslararası şiir okuması (Kuala Lumpur/ Malezya) vs. Orijinalleri Bulgarca, Türkçe, İngilizce ve Arapça olan şiirlerinin bir kısmı İngilizceye, Macarcaya, Malaycaya, Hırvatçaya, Arapça ve Rusçaya çevrilmiş ve yayımlanmıştır.
ÇOK OKUNANLAR
BUNLARA DA BAKIN
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR