Beyannamesi 10 Şubat ve 10 Ağustos tarihlerine kadar NOİ tarafından alınmayan kişilerin aylıkları kesilecek.
Bu paylaşıma cevap veren kendini Balkan Türkü olarak tanıtan gazetecilere de iki çift lafım var: Balkan Türkleri BULGAR veya YUNAN değildir bunu önce siz anlasanız ve yazılarınızı öyle yazsanız daha güzel olur.
* Adaletsiz durumlarda zalimin tarafını seçmek, kimseye yarar getirmez. Değerli Profesörümüz Dr. Sayın Emin Balkan’ı kolayca harcayanlar, bugün hudut sınırlarını aşmaya mecbur kalıyorlar. * Bazıları, aramızdan rahmetli olup ayrılanların adını, kendi siyasi çıkarları doğrultusunda kullananlarla, tek parmak üzerinde dans etmekte abes görmüyorlar. * Ya Naim yaşamış olsaydı, o zaman ne bir anıtı dikilecekti, ne de Mestanlı’ya kendisi davet edilecekti…
* Bakmayın siz şimdilerde atılan palavralara ve algı operasyonlarına, Bal-Göç yönetiminde öyle uzun yıllardır barınan işlevsiz ve ilerlemiş yaşta aksakallılar domine etmiyor. * Bursa’daki Bal-Göç Derneği, artık ülke çapına yayılmış bulunan camiamıza dar ve yetersiz gelmekte. Yönetime 35 tane profesör de seçilmiş olsa, sonuç yine tatmin etmeyecektir, fakat bütün derneklerimiz aynı bir çatı altına toplansalar, bizim önümüz süratli bir şekilde açılır ve gücümüzün önünde herkes yeniden eğilmeye başlar… * Sayın Prof.Dr. Emin Balkan ve Sayın Dr. Kader Özlem’in seçim çekişmesini şimdiden göz önüne getirebiliyorum. Bunu mitolojideki Davit ve Goliat’ın arasındaki orantısız mücadeleye benzetiyorum.
Bulgarya'da arkada bıraktığımız insanlar, akrabalarımız, komşularımız ve onların çocuklarının halleri ne olacak? İnsan gibi yaşamak onların da hakkı değil mi, sayın Bulgar isimli "soydaşlarım"? Size diyorum size, yahu, sizde hiç mi insanlık kalmadı? Allah, korkusu da mı yok?
Satılmışlara, isim tüccarlarına ve komünizm yüzünden Jivkov'un verdiği isimlerle kalan, komünist rejiminin perde arkasına saklananlara, Avrupa'nın İspanya ülkesinden çok selamlar.
Ben, doğruya doğru derim. 30 yıldır, çoğumuz Bulgaristan'a bilmem kaç defa gittik geldik, bilmem kaçıncı sefere pasaportlarımızı yeniledik ama halâ Bulgar adları taşımaktayız. Bulgaristan seçimlerinde, sandık görevlisi olduğumdan dolayı, bunu net bir şekilde gördüm.
* Kaldı ki, ne olursa olsun, bir insan anne ve babasının verdiği isim yerine Bulgar ismini tercih eder mi? İnsan kendi kimliğinden utanır mı? Bunu inkar etmek soyunu, her şeyden öte kendini inkar etmek demektir. Bir insan kendini inkar eder mi? Sonuç olarak, isimlerini geri almayanların, bu tür saçma sapan bahane uydurmaları tamamen yersizdir ve hiç bir dayanağı yoktur.*Velev ki, isimlerden dolayı kasıt ve art niyet var. İnsanın en önemli varlığı onur ve şerefidir. Bir kişinin onur ve şerefi de onun kimliğidir. Bir kişi, art niyetli davranılıyor diye, ki öyle bir şey de yok, onurundan ve şerefinden taviz verir mi?
Beni asıl bu kitaplarda siyasi propaganda yapılıp yapılmadığı ilgilendiriyor, çünkü Bulgarca yazılmış tarih kitaplarını eğitim bakanımız sakıncalı buldu ve onayını geri çekti. Şimdi bu kitaplar yeniden yazılmakta. Eğer, bizim Türkçe eğitim kitaplarımız, siyasi içerikli mesajlar barındırıyorsa, bunları da tamamen temizlememiz gerekmiyor mu?
* Zamanın, sessiz bir testere olduğunu boşuna demişler, çünkü elimizdeki testere ( toplumsal bilinç ) çevremizdeki çürük ve kuruyan dal budakları kesmez olmuş. Halbuki, çevre temizliği çoktan şart. * Bugün İstanbul, İzmir, Ankara ve Trakya bölgesinde de dernekler var ama bunların hiçbirisinin arasında bir bağlantı bulunmuyor. Mevcut bütün dernekler mutlaka güçlü bir federasyon çatısı altında toplanmalı. Böyle bir birliğe karşı çıkanlar ise bizden sayılmazlar. Göçmen derneği tabelalarını, lütfen, kapılarından söküp atsınlar... * Dediğim gibi, toplum bölünmüş ve darmadağın durumda. Ama birazcık uyanış de seziliyor. Geçenlerde Meral Akşener'in Mestanlı'ya gideceği duyuruldu. Sağcısı ve solcusu Ankara'ya koştu. Kimileri gitmemesi için dil dökerken, diğerleri gitmesi için yalvardılar.
Bizim oranın köyleri öylesine yeşille iç içedir ki, iki katlı evler bile bazen yeşillikten görülemez. İşte böyle güzelim evlerin feryatlarını duydum hangi köyden geçersek geçelim. Enkaz altında kalanların iniltilerini duydum, ağır hastaların ölümü bekleyen viran seslerinde. Gençler her geçen zamanla şehirlere, kentlere yöneldikçe, güzelim evlerin viran sesleri daima gelecek ardımızdan. Sadece kentlere değil, çoğu gençler yurt dışında ve daha çok Türkiye’ye göç etmişlerin evleri biçare durumda.
18 Temmuz 1989. Karar verdim. Günlük tutacağım. İçinde bulunduğumuz günler düşünülmeyecek kadar renkli. Bir fotoğrafçı gibi... Günler hem renkli, hem dinamik. Bugünkü fırsatı yarın yakalayamıyorsun. Ancak, bir şeyleri not edersen öyledir. Günlük ise, filan tarihin filan zamanına ışık tutuyor. Mazi içinde küçücük bir penceredir. Bu pencereyi açıyorsun. Pencereden ne göreceğin, günlük tutan kişiye bağlıdır. Karınca kaderince derler ya...
* Memleket ile bağlarımız hiç bir zaman kopmadı. Artık genç yaşta emekli olanlar akın akın gidip eski evlerinin çatılarını onarıyor, yeni temeller atılıyor, ya da Hollanda'ya çiçek toplamaya gidiliyor. Farklı bir dönemece girmekteyiz. İleride Bulgaristan'daki halimiz ne olacak? * En son Lütvi Mestan'a umut bağlamıştık. Ama açıkça belirteyim. Birileri Lütvi Mestan'ı susturdu. Dur dediler kendisine. Azınlık statüsü için imza kampanyası başlatmıştı. Bu kampanyayı sonlandırmasını istediler. Bunlar resmen açıklanmayan durumlar, oyalama taktikleri ve günü kurtarma operasyonlarıdır. 30 yıldır izlenen süreç devam edecektir... * Evet, kargam gak yaratamıyor, çünkü memlekette bazıları kaos yaratmaya devam etmekte. Kaotik ortamlarda ise düş kırıklıklarına uğramaktayız. Siyah leş kargalardan bile medet ummaktayız.
Yapılacak kongreden camiamız adına istikrar, camiamızı birlik ve beraberlik içinde hareket etmesini sağlayacak bir oluşum çıkmayacaksa, kongre yapılmasının bir anlamı olmayacaktır. Mevcut yönetim, rutin faaliyetleri, üstelik fazlasıyla yeterli bir katılım ile yerine getiriyor zaten. Burada hedef, bu camianın birlikteliği ise, önce bu uzlaşı sağlanmalıdır.
Bir aşkla sevildiğine inanmışken sevgilin bir başkasına gidiverir bir gün. Bu öylesine bir düşüştür ki yere çakılıp sersemleyebilirsin fena halde. Bununla sadece bir insanı değil kendine dair algını, bir hayatı, bir gelecek hayalini de kaybedersin. Tek teselli yeni baştan bir başka kişiyle bunun mümkün olmasıdır. Kırık bir kalp bunu kolaylıkla kabul edemez ama.
83. yaşındaki Hanife nine, uçakla 8000 kilometre mesafeyi kat etti ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan torunu Nezife'nin oğlu Kerem'i gördü.
* Bunlar, söz gelişi mi bu tabiri kullanıyor, yoksa; "Sizler Bulgar soyundan gelen, daha sonra Türkleştirilmiş bir topluluksunuz" mu demek istiyor? Asıl dikkat edilmesi gereken husus budur. * Sonunda birileri çıkıp, "Ne oldu tepki göstermez oldunuz. Bulgar Türkü olduğunuzu kabul mü ettiniz ?" diyebilir. * Camia olarak, bizim asıl odaklanmamız gereken mesele, ortalıkta hala Bulgar isimleri ile dolaşan soydaşlarımız olmalı.
Yeni geldiğimiz zamanlarda hiç kimsenin evinin önüne çadır kurup, nargile keyfi yaptığımızı; babamın hiç bir bayanı taciz dolu bakışlarla süzdüğünü; annemin tesettürlü olmayan kadınlara iğreti gözlerle baktığını; erkek kardeşimin kimseye kafanızı keseceğiz diyerek saldırdığını hatırlamıyorum...
Bulgaristan lideri Jirkov bir toplantıda “eğer bu insanlardan 200 ila 300 bininin terk etmesini sağlamazsak 15 yıl içerisinde Bulgaristan diye bir şey kalmayacak. Başka bir Kıbrıs’a dönüşecek” ifadelerini kullanmış.